10 Nisan 2012 Salı

Benim İstanbul'umun Çehresi...


İstanbul! Benim için her gün okudukça yeni mucizeler keşfettiğim, bir başkası için bu kadar kalabalıkta yaşamayı delilik saydığı, başkasına göre iki günlük macera kenti ve daha niceleri... Ne olursa olsun İstanbul çözülemeyecek milyonlarca gizemli bilmeceden oluşan, sihirlerle dolu bir kent!

İstanbul'a ömrünüzün hangi aralığında kaç günlüğüne, kaç aylığına, kaç yıllığına gelirseniz gelin tıpkı ilk aşkınızı unutamadığınız gibi unutamayacağınız bir çehre zihninize kazınır.

Benim İstanbul'umun çehresi çekici bir erkek çehresidir. Gözleri Boğaz rengindedir ve bakışlarında akşam üzeri Boğaz'ın yemyeşil tepelerine yansıyan akşam güneşinin o huzur verici ışıltısı vardır. Bahar ayında açan erguvanların kokusu sinmiştir tenine. Elmacık kemikleri çıkıktır ve bana hep İstanbul'un kıvrımlı yollarını hatırlatır.Özellikle de Kuruçeşme'den Bebek'e doğru ilerlerken geçtiğim yol gibidir. Dudaklarındaki hafif alaycı tebessüm, gece hayatının hareketli, sürprizlerle dolu eğlencelerini gözümün önüne getirir. Güzel İstanbul çehrem denizden hafif yanmış buğday bir ten rengine sahiptir! Tarihi Yarımada da yürüdüğünüzde tarihin en önemli olaylarına tanıklık etmiş, uygarlıklara ev sahipliği yapmış, onlarca farklı etnik kökenin geleneklerini duvarlarına sindirmiş dimdik ayakta duran mimari eserlerini hatırlatır gibi parlar teni....

Benim İstanbul'um çok yakışıklı bir erkektir. Öyle ki ilk görüşte aşık olacağınız, sizi sürüm sürüm süründüren her an farklı yönünü tandığınız milyonlarca karaktere sahip bir erkek! İstanbul'un en iyi restoranlarında en iyi aşçıların yaptığı yemekleri yemekten hoşlanan, modayı delice bir tutkuyla takip eden ve elegant tarzına yakışacak en iyi tasarımları giyen çok şık bir erkektir.   Kentin tüm etkinlikleri kalbinin içinden gelen seslerle şekil bulur ve ruhunda canlanır. Bu yüzdendir ki her gün  farklı bir etkinlik sunar bu aşkta size...En çok kendisine aşıktır  benim İstanbul'um... Öyle ki sporunu düzenli yapar, güzelliğine dikkat eder. Hız tutkunudur. Bir kez kaptırıp gittiniz mi arkasından, asla yorulmadığınızı fark ettiğiniz bir hızda yaşamın akıp gittiğini fark edersiniz.   Yaşam motto'su "Hayat çok kısa, İstanbul ise bu kısa sürede okunamayacak kadar büyük!" tür. Yaşam tüm bedeninde ve ruhunda hayat bulur. Ve ben gerçekten yaşadığımı, en çok O'nunlayken anlarım.

O'nu ilk gördüğümde Boğaz'da esen ılık yeliyle sıcaktan bunalmış herkesi canlandırmaya ve kendi hızına adapte etmeye çalışıyordu. Her bir zerresini aklıma kazımak istercesine bakıyordum. Her baktığımda başka bir şey görüyordum. O kadar heyecanla atıyordu ki kalbim... Birden bana baktı. Gülümsedi. Kalbimin hızla attığını ve işte o an O'na aşık olduğumu anladı. Elime birşey tutuşturdu:
- Beni daha iyi tanıman için, dedi.
Elimde tuttuğum şeyin ne olduğunu anlamak için baktım.


Sadece O'nu tanımak, bir aşık olarak daha iyi anlamak ve O'na ayak uydurmak için bir çırpıda okumaya başladım ve bir daha ne zaman elime yenisini tutuşturacağını merakla beklemeye koyuldum...

Not: Peki ya sizin İstanbul çehreniz?