Asmalı'da masalar sokaktan kaldırılınca, içeride oturmaya talim oldum. Sigarasızlıktan ölecekmiş gibi sinir krizine girerken benden daha deli, daha denge-siz çılgın kız monoply yaşamında atağa geçmiş bana hayatının erkeğini bir yaz akşamı izbe bir barda nasıl da bulduğunu anlattı....
Taksim'deki izbe mekanlardan birinin yine izbe bir köşesinde "son mekan olsun, biraz takılır sonra kusmadan evime giderim" derken yine onun gibi barın köşesine öylece sinmiş, bilgisayar mühendisi tipli sessiz adam gözüne çarpınca bir tek daha atası gelir. O arada bara doğru yürür. Adamın yanına ilişir, bara kollarını dayar. Barmene "Bir shut hazırla ne olursa artık kafana göre" der. Ayakta hafif sallanırken adamın yüzünü daha detaylı incelemek için dikkatlice bakmaya başlar. Başı ve midesi birbirleriyle dans ederken, etrafın flulaştığını hisseder. Biraz daha yaklaşır biraz daha biraz daha derken dengesini yitirir. Adamın üstüne düşünce, ikisi birlikte yere yuvarlanır. O kalabalıkta kol, bacak, kafa etraftaki insanların eline, koluna, poposuna çarpa çarpa yavaş çekimde yere kapaklanırken kız hayatının erkeğinin kollarında olduğunu anlar.
Adam sinirle ayağa kalkar, kızın kolundan çekerek kızı da ayağa kaldırmaya çalışır.. Bütün gün tükettiği alkolden olsa gerek kız dana gibi ağır olduğundan bayağı bir zorlanır. Yine de kibarlığı elden bırakmamak adına kız ayaklanınca :
- İyi misin? diye sorar.
İnsan alkolikken neden özlem duygusu ağır basar ki! Evden çıkmadan sinir krizi geçirmesine sebep olan kedisine attığı şaplağı hatırlar. Burnunun direği sızlar, gözleri dolar.
- Hiç değilim, der. Hem de hiç...
Düştüğünde yerdeki tozun, içkilerin bulaştığı bedenini umursamadan adama sarılır. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.
Barda hiç tanımadığınız biri üzerinize düşer, üstüne en pis haliyle size sarılıp salya sümük ağlasa ne yaparsınız? Kız bu soruyu bir kez bile aklına getirmez. Adam ne yapacağını şaşırır. Bir süre öylece kalır, sırtını pışpışladığını hisseder... Kedisini tekrar hatırlar. Onu özlediğini fark eder. Sonra adamı sarmaladığı kollarını çözer ve barmenden biraz önce istediği shutın tam da önünde durduğunu görünce tak!
Bazen hepimizin "Bu hatayı yapmamalıydım yada herşeyi yaptım da bunu yaptım boka baktım!" dediği anlar vardır. İşte kız da minnacık bardakta masum görünen bir damlalık alkolü, tek dikişte bitirince bu hareketi yapmaması gerektiğini anlar. Midesinin zıvanadan çıktığını anlayınca hızla kendini dışarı atar. Arkasından koşan adam da kapının önündedir. Adam kızı kolundan tutar. Tekrar bozuk plak gibi "İyimisin?" diye sorar ve... Dan dan dan... Kız adamın üstüne üstüne o gün içerisinde midesinde dolanan ne varsa kusar.
Bu hikayenin sonunu dinlemek bana ağır gelince bir sigara yaktım. Dışarıda öylece biraz durup "neden böyle garip arkadaşlarım var?" diye düşünmeye başladım. Bilemiyorum. İnsan sanırım kendi gibilerini çekiyor hep hayatına... Biz ne tasavvur ediyorsak o geliyor başımıza... Ben de sanırım bitmek bilmez maceralarıyla bir sürü dostun beni çevrelediği ve bol hikayeli, atraksiyonlu bir hayat diledim. Off.... Çocukklen dilenen dileklere dikkat! Büyüdükçe unutuyorsunuz sonra patlıyor işte böyle... Sigarayı hızla içip, geri yerime döndüm. Hatun bu arada yeni istediği mojitoyu bitirmiş ( bir sigara içim süresinde...) beni bekliyordu. Hiç ara vermemişçesine devam etti...
Adam ne olduğunu anlayamaz. Kızın edebinin bile yetmediği bir küfür basar. Kız utancından öleceğini hissederken, hafiflediği için ayrıca mutludur. İçinden poposunu titrete titrete gülmek gelir. Ama susar. Ciddi ve ezik bir ifadeyle adama döner:
- İyi misin? diye sorar.
Adam sinirli gözlerle kıza bakar:
- Kızım derdin ne senin? Gecenin içine etmek sözünü uygulamalı ispat ediyorsun. Üzerime düştün, aniden barın ortasında ağladın, üzerime kustun... Derdin ne ha?
Ha dedikten sonra ağzını bir iki saniyeliğine açık bırakır. O an çok komik durduğunu düşünür kız. Evet kesin hayatının erkeğidir bu adam. Hem bu kadar mulayim hem bu kadar sinirli, hem bu kadar ezik hem de bu kadar kendinden emin davranması hoşuna gider.
- Sana kur yapmaya çalışmıştım! der.
Kız Küçük Emrah gibi boynu bükük durup adama bakar. Aciz Kız rolü her zaman işler diye düşünür. Adam kızı kolundan tutup "Hadi gidelim!" der. Kızı alıp Taksim sokaklarına dalarlar.
Hikayeyi bitirmenin rahatlığıyla sustu. Karşımda resmen mal gibi oturmaya devam edince dayanamadım. Eeee dedim. E si yok dedi. Nasıl yani diye sorunca "Kızım adamla çok romantik bir tanışma yaşadım, sabaha kadar muhabbet, geyik, fanfini. Sabah bir uyandım. Yok ben değil sarhoş halim aşıkmış." demez mi! İçimden öldürmek istedim.
"Kızım o zaman niye konuşuyoruz iki saattir bozuk plak gibi anlatıyorsun, gizem yaratıyorsun?"
Başını önüne eğdi.
"Ben manyağın önde gideniyim tamam kabul. Ama herif sürekli arıyor ne yapacağım akıl ver diye anlattım!" dedi...
Ah bu modern zannedilen yalan ilişkiler... Bazen bu kadar sanallığın içerisinde gerçek olanı ancak rüyanda görürsün kızım diyorum... Başka da diyecek söz bulamıyorum...
P.S. Sarhoşken hissettiğiniz duygular sanaldır.
27 Temmuz 2011 Çarşamba
Saadet...
İflah olmaz insanoğlu hakikata ulaşmış meclisin önünde eğilierek şöyle der:
- Ben bir serseriyim, bir düşmüş, bir dilenci, bir açgözlü, bir zavallı... Kayboldum derin bir yalnızlıkta. Herşeyi bilen adamlar olarak size tek bir sorum olacak. Saadet nedir?
Zerdüşt, Buda, Hz. Musa hatta Lokman Hekimin bile bulunduğu bu çok geniş "herşeyi bilen adamlar" meclisi konuşmaya başlar.
Zerdüşt saadeti karanlıkta kalmamak olarak tanımlar, Buda yok olmak ve Nirvanaya ulaşarak... Musa nefsi bütün tutkulardan arındırmak derken Lokman Hekim bütün dertleri bir tek kelime ile ifade etmek için icat edilmiştir diye farklı bir yorum katar.
İnsanoğlunun tüm bu farklı yorumlarla azıcık beyni de sulanır. Derin bir karmaşa içinde ve sonuca ulaşmayan bir matematik problemi çözer gibi hisseder. Tam o anda her meclisin olduğu gibi herşeyi bilen adamlar meclisinin de başkanı gelir ve omuzları çöküp yere gözlerini dikmiş, çaresiz insanoğlunun omzuna eliyle dokunur.
- Saadet! der. Saadet, hayatı olduğu gibi kabul edip, insana yüklediği yüklere razı olup, bunun daha iyi olması için gayret etmektir
.....
* Hilmi, Filibeli Ahmed; "Amak-ı Hayal" Kaknüs Yayınları, 1998.
- Ben bir serseriyim, bir düşmüş, bir dilenci, bir açgözlü, bir zavallı... Kayboldum derin bir yalnızlıkta. Herşeyi bilen adamlar olarak size tek bir sorum olacak. Saadet nedir?
Zerdüşt, Buda, Hz. Musa hatta Lokman Hekimin bile bulunduğu bu çok geniş "herşeyi bilen adamlar" meclisi konuşmaya başlar.
Zerdüşt saadeti karanlıkta kalmamak olarak tanımlar, Buda yok olmak ve Nirvanaya ulaşarak... Musa nefsi bütün tutkulardan arındırmak derken Lokman Hekim bütün dertleri bir tek kelime ile ifade etmek için icat edilmiştir diye farklı bir yorum katar.
İnsanoğlunun tüm bu farklı yorumlarla azıcık beyni de sulanır. Derin bir karmaşa içinde ve sonuca ulaşmayan bir matematik problemi çözer gibi hisseder. Tam o anda her meclisin olduğu gibi herşeyi bilen adamlar meclisinin de başkanı gelir ve omuzları çöküp yere gözlerini dikmiş, çaresiz insanoğlunun omzuna eliyle dokunur.
- Saadet! der. Saadet, hayatı olduğu gibi kabul edip, insana yüklediği yüklere razı olup, bunun daha iyi olması için gayret etmektir
.....
* Hilmi, Filibeli Ahmed; "Amak-ı Hayal" Kaknüs Yayınları, 1998.
16 Temmuz 2011 Cumartesi
Bana Öyle Bir Cümle Söyle ki Romantik Olduğumu Anlayayım!

Klimanın zararları üzerine o kadar atıp tuttuktan sonra gururuma yediremediğim için vantilatöre talim bir haldeyim. Elimde mahallenin bakkalının yeni yaz hizmeti kapsamında bana kakaladığı ev limonatasını yudumluyorum. Limonata taze limonla değil de mübarek sirkeyle yapılmış! İçime kıyarken ben hala serinlemeye çalışıyorum. Biraz önce izlediğim filmin etkisinden kurtulabilmiş değilim. Sanırım bazı filmler insanı elektrik çarpmışa döndürüyor. Bu hissi "Cinema Paradiso" ve "Dolce Vita" filmlerinde de hissetmiştim. Ama yok bu sefer farklı!
Al Pacino kör olsa bile prim yapar dedirtecek cinsten dans ederken aklımda binbir düşünce... Kadını kollarına alıp dans ederken kendimden geçtim. İçimde binlerce zıt duyguyu bir arada barındırdı. Kemanın ince sesi hayatımda hiç böyle romantik bir sahne izlemediğim hissini yaşatırken bana, tangonun iki bedeni çeken mıktanıs etkisi bana "tutku"nun ancak bu kadar güzel anlatılabileceğini gösterir gibiydi. Peki ama romantizm nedir?
1. Romantizm çaba isteyen bir sanattır!
Klişe sevgilinin yapabileceği en fazla çiçekçiden aldığı dikenlerle bezeli bir buket kırmızı gül ve abartılmış mum ışığı yemeği organizasyonu olur. Bir de üzerine muhabbet yeni yetme şair havalarında iki güzel laf edeyim çabasına bürününce alerji etkisi yaratıyor.
Romantik olmak isteyen ama bunu filmlerden öğrenmeye çalışan yeni yetme delikanlılara sesleniyorum. Kadınlar basit ve içerisinde yaratıcılık olan sürplerizleri sever. Hayatımda aldığım en güzel çiçek, komşunun bahçesinden gizlice toplanmış arada yolunmuş otlarında bulunduğu bir buket papatyaydı. İki arada bir derede ter içinde kalınmış ama çaba gösterilmiş bir davranış! Evet romantizm bir sanattır. Ve sanat emek ve çaba ister.
2. Romantizm tesadüflerle dolu anlardır!
"Closer" filminin başında Alice ile Dan'in tanışma sahnesi bence planlanmamış romantizme önemli örneklerden biri olarak verilebilir. Kız yarı baygın yerde bir seksen yatarken, sonrasında hayatının aşkı olacak Dan yardım için O'na koşar. Kız gözlerini açar. "Hello stranger!" der. Evet bence güzel bir başlangıç ve bence çok da romantik bir an!!!
3. Romantizm süslü ve uzun olmayan cümlelere sahip bir kitaptır!
" Sen ne zaman, nereden geldin ? Yüzün ne kadar güzel, gerçek misin ?" Son zamanlarda okuduğum bir blog yazısından... Gerçekten çok basit ve güzel! Romantik cümleler kurmak için Shakespeare olmaya gerek yok. Planlanmamış anlarda planlanmamış ve sadece hissettiğiniz için söylediğinz onca basit kelimeden oluşan cümleler yok mu! Evet işte o cümleler... Romantik cümleler...
4. Romantizm herkese göre farklı olandır!
Hani ilişkilerin birinci, ikinci sonra devam eder bu bininci ay kutlamaları var ya... "Birinci ay kutlamasını illa da yapacağız" diye tutturup evden zorla çıkaran bir aylık sevgilisi üstüne "Aşşkıımmm bu akşam programı senin istediğin gibi planlayalım. Nereye gitmek istersin" deyince "Recep İvedik-2 gelmiş, ona gidelim" deyince kavga kıyamet, ertesi gün terkedilenlerdenim... Belki de benim romantizmim dünyanın en iğreti adamı ve en saçma filmlerinden birini bile sıkılmadan izleyebilmektir. Herkes aynı olmak zorunda değil ki! Söz verelim hiçbirmiz birbirimize benzemeyelim.
Bu soru açık uçlu sorulardan... Tanımlamakla bitmeyecek cinsten! İyisi mi romantizmi akışına bırakmak... Ben hiçbir zaman klişe bir romantik olamadım. En saçma anlar, en aptal cümleler, en iki arada bir derede yaşanan lardı beni benden alan. Sanırım ben ağdalı ve abartılı hiçbir şeyi sevmediğimden... Herşey iki kişi arasında kalsın, dışarıdan bakınca kimse anlamasın ama o kişi herşeyi hissetsin. Sihirle bulansın anlar... Evet romantizm benim için bundan ibaret!
P.S. Fikrimi değiştirdim. Dans etmek güzeldir. Ve romantik bir eylemdir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)