Sordum kendime hem de hiçbir işim yokmuş gibi...
Masal gibi bir hayat mı yaşamak düşe kalka, bin darbe, bin sıyrık ve bin yara iziyle? Yoksa korunaklı bir prenses edasıyla atraksiyonları az, adrenalin düzeyi ortalama da kalan bir hayat mı?
Düşündükçe, düşündüm. Düşünceler içinde boğuldum. En sonunda "Kızım sen bunun tercihini bile yapamayacak kadar kararsızsan ortalama olmak senin neyine?" dedim kendi kendime. Yara bere içinde masal bir hayatı seçtim.
Akşam yaz esintisi püfür püfür perdelerimi oynatırken, sesi hiç dinmeyen sokağımda oynayan çocukları seyre daldım. Çocuklardan biri o kadar bana benziyordu ki. Bütün oyunlar istediği gibi oynansın istiyordu, olmayınca çekip gitmeye kalkıyordu, diğerleri de arkasından... O kadar uzun süre seyredip keyif aldım ki bir zaman önce kendime sorduğum iki sorudan seçtiğim masalsı yaşam seçimini, zaten yıllar önce yaptığımı fark ettim.
Küçücük tıfıl bir canlıyken alt mahalle de konumlanmış onlarca gece konduda yaşayan çocuklarla çete kurmuştuk. Annem sırf okula beni göndermesin diye gidip o çocuklarla oynar, bit kapardım. Çünkü hastalanıp okula gitmemek herkesin yapabileceği bir şeydi. Sonrasında sınıfta benim gibi bitlenebilen başka çocuklar olduğunu görünce çok büyük hayalkırıklığı yaşamıştım. Tıpkı istediği olmayınca oyundan ayrılan çocuk gibi vaz-geç-tim. Annem de sinir krizlerinden kurtuldu.
Çocukluktan genç kızlığa adım attığım günlerde sokakta çocuklarla çete üyeliği oyunundan sıkıldım. Çeteyi dağıttım. Çünkü ben bir oyunbazdım. İlgi alanlarım değişince bütün yeni yetme genç kızların kurduğu beyaz atlı prens hayalleri kurmaya başladım! Masallar yaratırdım ilk an karşılaşmalarıyla ilgili... Delicesine senaryolar, farklı milyonlarca mekanda geçen kimisi romantik, kimisi macera dolu karşılaşmalar.... Kurduğum onca kurgu çöp oldu. Ben ilk defa kusacağım diye çöp poşetini elinde tutmuş bana derin derin yeşil gözleriyle bakan bir adama aşık oldum. Yine de masalsı tarafı dünya üzerinde kimsenin aşık olduğum an adı altında böyle bir hikayeyi anlatamayacak olmasıdır eminim. İlk aşkım çekip gitti. Gitmesine benimle birlikte birçok dış etken de sebep oldu. Yine de ilk aşk hikayemde oyunbozan karakteri benimdi.
Yaşım ilerledikçe yaşadığım kentten koptum. Çocukluğumun geçtiği sokaklardan, çocukluk arkadaşlarımdan... Benim dışında bir dünya olduğunu ve benden daha kötü yöntemlerle oyunbozan olan karaktersiz insanlar tanıdım. İnsanları tanıdıkça çocukluğuma dönmek için çabaladım. Masum masallarımdaki masum oyunbozan karakterime bürünmeyi çok istedim. Dönüşümüm için çabalarken yaşamın kıyısından geçen sıkıcı bohemyalardan olamadım. Yaşamım içinde alışkanlıklarım devam etti. Masalsı olmayan hiçbir hikayeyi bozmadan edemedim. Öyle ki ilk aşkımın anti romantik ama masalsı ilk anından sonraki bütün anlar farklı değilse benim için değersiz sayıldı. Masalsı karakterlerin, sırf yaratıcılıktan yoksun aşklara sahip olmalarından ötürü ezdim ve geçtim.
Sokakta oyun oynayan çocuk bana benziyor. Benim gibi bir karakteri olacak mı bilmiyorum. Ama kendimi çok iyi tanıyorum. Ben iflah olmaz bir oyunbozanım. Her seferinde bana benzeyen, masalların peşinden giden başka oyunbozanlara takılıp gitmem belki de sırf bu yüzden! Ve ilk hamleyi hep benim yapmak istemem... Kim ilk oyunbozan olacak oyunu oynar gibi!
Öğrendiğim çok şey oldu oyunbozanlık hakkında! Kötü oyunbozanlarla nasıl mücadele edileceği gibi... Kendime öyle sağlam zırhlar yaptım ki yılların deneyimiyle... Herşeyi yıkıp geçtiğimde içimdeki duygu hareketlenmelerini, masalın sonunda bende bıraktığı son etkiyi kimse anlamasın diye çok güzel maskeler takabiliyorum. Ve ben yerine neden hep karşımdaki daha çok zarar görüyor dediğimde, zırhımı çıkarttığımda zırhımın hep beni koruduğunu görüyorum.
Çünkü dedim ya ben if-lah ol-maz bir oyun-bozan-ım...
Ve kuralları hep oyununa göre oynar, istemeyince oyunu hep bozan olurum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder