23 Mayıs 2012 Çarşamba

BİR KADIN TANIDIM, ADI:NERGÜL!


Kırık kalpler sokağında oturmuş şarkılar söyleyen bir kadındı. Tek isteği hayatta her daim mutlu olmaktı ama bunun sürekli saklanabilecek, bir kutuya konulup nereye giderse gitsin yanında taşıyabileceği bir duygu olduğunu bilmiyordu. Hayatta hiçbir zaman sürekli olacak bir şeyin olmadığını bilmiyordu. Bu yüzden de gözlerini seviyor, dudaklarını öpüyor mutluluğunu her daim kılmak için elinden geleni ardına koymuyordu.

O deli bir kadındı. Kırık bir kalbi vardı. Saçlarını hiç taramaz, her zaman sokağın aynı köşesine oturur gelen geçene sataşırdı. Nerde mutlu bir çift görse ağlardı. Onları öyle mutlu gördüğüne ağlardı. Kendine ağlardı. Mutluluğunu sonsuza dek sürdüremediğine ağlardı. Onu görenler gene mutlu bir çiftin aşık deli divane insanların bu sokaktan geçtiğini bilirdi. Onun ağlayışları haykırışları mutlu bir haberin sessizce ve acınası bir şekilde anlatılışının simgesi gibiydi. O bir zamanlar çok mutlu olan ve mutluluğunu çabuk kaybeden bu yüzden aklını bir yerlerde  unutmuş ve bir daha bulamamış bir kadındı. Onun hikayesi herkes için bir dersti. Hayatta alınması gereken onlarca ders, anlaşılması gereken onlarca mesaj ve çözülmesi gereken onlarca şifre varken hep unutulurdu. Yapılması gereken onlarca iş en son güne bırakılırdı mesela. Mesela en dikkat edilen elden kaçırılır, en akla gelmeyen başa gelirdi. Hayat işte oyunlarla doluydu. Her tarafı sürprizlerle dolu bir yerdi. Bir kutu. Nereden baksan aynı yeri gördüğün kısır döngü..

Dünyaya gelmesi bir rastlantı yaşaması mucizevi bir olaydı. İsmi Nergül’dü. Nergül, nerde bir gül görse koklardı. Babası evli bir adamken annesini görüp aşık olmuştu. Hovarda bir adam işte genç bir kızın kalbini çalmış onu bir gülle kandırmıştı Olan olmuş, rahme bir tohum düşmüş nerde bir gül görse koklayan hovarda adamın bir kızı olmuştu. Hayatı bir rastlantı sonucu, sırf babası annesini gördü diye, sırf annesi babasına aşık oldu diye başlamıştı.  Duyanlar ismini yadırgardı. Nerdesin gül, Nergül  diye küçük çocuklar arkasından bağırırdı. Nergül hiç oralı olmaz yoluna devam ederdi. Hiçbir zaman hayatını rastlantılara bırakmadı. Rastlantı kelimesini hiç tanımadı. Bu kelime belki de tohumu annesinin rahmine taşıyandı ama Nergül hiçbir zaman bunu kabullenmedi. Hasssastı kırılgandı. Yasak aşkın solmuş gülü olarak çocukluğunu yaşadı. Hep gizlenmek, babasını soranlara iş gezisinde demek zorunda bırakıldı. Dört duvar arasında yaşadığı aile saadetini hiçbir zaman sokaklarla tanıştıramadı. Gene de mutlu bir çocukluk yaşamıştı Nergül. 

Annesi ince kırılgan, gül kokulu bir kadındı. Kızıl uzun saçları ile her akşam şarkılar söylerdi. Aşkını tek kişilik de, çift kişilik de yaşamayı bilmişti. Beklide sırf bu yüzden Nergül nerde bir aşık çift görse ağlardı. Belki de sırf annesinin akşam pencere önü beklemelerini, sevdiğini bekleyenlerin hikayelerini anlatan masallar anlatışını hatırladığından ağlardı. Kimbilir belki de babasını hatırlardı. Sen hiç kimseye beni anlatma, bende sana şeker alayım, oyun oynayayım derdi babası. Koskoca bir adamdı. Annesinin kızıl saçarlının yanında babasınınkiler pamuk tarlasıydı. Buruşmaya yüz tutmuş elleriyle yanağını okşardı. Her daim güzel sözlerle çağırır, annesinin kulağına gizliden hikayeler anlatırdı. Babası ile annesini ne zaman yan yana görse,  Nergül saatlerin durması, zamanın hiç akmaması için dua ederdi. Annesi gözlerini babasından ayırmazdı. Saniye olsa kaçırmazdı  bakışlarını! Gidince belki de an an anardı o dakikaları. Babası ne zaman gitse annesi ağlardı. Tek bir noktaya bakar, düşünceli düşünceli otururdu. Sonra gözlerini siler, Nergül’ü hatırlardı.. Sonra Nergül’ü hatırlardı. Nergül hiç bozulmaz, sessizce beklerdi bir köşede. İlk sıra her daim babasınındı! Belki de bu yüzden sokağın köşesinde gelip geçene masumca bakar, bir şeyleri bekler edasıyla oturturdu.

Yoldan geçen insanlarda annesinin bakışlarını, babasının buruşmaya yüz tutmuş yumuşak dokunuşlarını arardı. Nergül aşka aşıktı. Bir aşkın içinde neler vardı neler Nergül için. Hangi duygular, hangi özlemler, özlemeler… Biri ona kalkıp gelecek, elleriyle yanağını okşayacaktı. Babasının yumuşak buruşuk dokunuşlarını yaşatacaktı. Annesi olacaktı sarıldığında.  Tüm çocukluk düşleri ve gerçekleşen hayalleri olacaktı. Bir sarılınca dünya duracaktı. Aşığı olduğu aşkı, hayatının kaynağı olacaktı. Geçmişi, bugünü ve geleceği…

Geçmişini tekrardan yaşamak için nelerini vermezdi ki. O şanslılığının yanında şanssız bir kadındı. Nergül hayatının gerçek anlamda nerde başladığını biliyordu. Annesinin karnında değildi ilk var oluşu. Tüm çocukluğunda bir düşün parçası bir yalanın baş kahramanı ve ispatı olmuştu. Sanki bir tiyatro perdesinden seyircilere doğru akan bir hikayeyi yaşamış yaşarken büyümüştü.  Nergül çocukluğunun bitim anını hep şu cümleyle tanımlardı.
   
  “Ağzımda eriyen şekerlerin tadını başka şeylerde bulduğum zaman büyümüştüm.”

Hiç yorum yok: