Kıydın eti kıymaya çeviren demir yığını gibi! Sen ezdikçe ben inceldim. Kırılacak yanım kalmamıştı, öyle törpülenmiştim. Büküp çeke çeke zaten esnemişti her bir yerim. En sonunda ezdin ve geçtin. Elleri pamuk kokan adam, oldu elleri kan kokan adam!

Sen bana geldiğinde her şey ne de yeterliydi. Aşkımız bile adım adım bizle büyürken tıpkı yeni yetme bir evlatlık gibi nasıl oldu da yetmemeye başlamıştık birbirimize!
Kadınlar hep böyledir işte! Her şeyi yeterli gördüğü için aşık olup sonra o sınırı aşmanın yollarını arar. Yetmedikçe sınırları zorlar, sınırları zorladıkça taşar da taşar. Biz sessiz kavgalarla birbirimizi yerken:
"Bu yetmedi sana hadi bununla da idare etmesini bil!" dedim hep kendi kendime...
Aramaların önce yeterliydi sonra aşk dozum arttıkça yetersiz gelince önce kabullenemedim. Sonra kabullenmeyi öğrendim. Çok aramanı isteyen dürtülerimi törpüledim.
"Ben daha fazlasını veremem sana! Bu aşkın mutluluk dozajı bu kadar." deyince resmen tiryakiler gibi kendi içimde terapi ettim kendimi. Bu kadarı sana yetecek dedim. Tüm bağışıklık sistemimi çökerttim.
Yanımda olmanı çok istediğimde ve sen gelmeyince "Keşke" ile başlayan cümleleri yasakladım kendime. Ben yakındıkça, sen sessizleşmeye başlayınca da keşke kelimesini unutmaya ve dilimi kesmeye karar verdim.Senden ümidi kesince ve sessizce derin bir okyanusta kayıplara karışınca bu aşk, beklemeyi bıraktım. Seni unutmak için var gücümle karmaşık aşklar silsilesine adımımı attım. Sen ne kadar basitsen o kadar karışığını buldum. Mesela sen az arardın, delicesine her dakika telefonla beni arayana gittim. Olmadı. Aşkımızın dozajı düşük mutluluğu o kadar mutsuzlaştırmıştı ki beni, gittim en yüksek dozajlı adamı seçtim. Olmadı. Yanımda olamadığın anlarda keşkelere boğulan ben, yanımdan gitse dediğim adamlar için keşkeler kurmaya başlayınca yine olmadığını anladım. Sonra her şeyden umudu kesip, basit olanı kendim yaşamaya karar verdim. Aşk oyununu beceremeyip, küsen çocuklar gibiydim.
Yıllar böyle geçtikçe kıyım kıyım kıyılmış yanlarım, içim içim ezilmiş ruhumu bir araya getiremedim. Yıllar boyu! Önce "Beni, onu sevdiğim kadar sevmiş midir?" diye başladım sorgulamaya. Sonra "Beni hiç sevmiş midir?" e dönüştü sorular. En sonunda "Hiç sevmeyen nasıl hatırlar?"...
Bir gün pat diye tüm geçmiş yıllara, yaşanmış kıyılmalara, sessiz çığlıklara inat bir gün işte, öyle her zamanki gibi basit bir gün de çıkıp geleceğin hiç aklıma gelmemişti. Sen basit fanim, yılların canisi nasıl da yine basit cümlelerle konuştun.
"Ben sevdim hem de çok sevdim. Ve hep umut ettim. Bir daha bakabilir ve görebilir miyim diye en derinindeki ruhunu!" dedin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder