3 Haziran 2011 Cuma

Çıplak Ayakla Geziyorum!

Korkuyorum tekrar geçmişime takılmaktan. Ben unutmak için çıplak ayakla gezen delilere benzedim fark ettin mi? Kimileri akıllanmak için ve akıllandığını kendine hatırlatmak için parmağına ip bağlıyor, küçük not kağıtlarına yazıp evlerinin dört bir köşesine asıyor. Bense çıplak ayakla geziyorum. Ayaklarım üşüdükçe ürperiyorum, ürperdikçe tüylerim diken diken oluyor. O an işte  sen varken ve tam bir moloz yığınına dönmüşken hayatım, nasıl da ayaz çarpmışa döndüğümü hatırlıyorum. Korkuyorum tekrar tekrarı yaşamaktan! O yüzden ayakkabılarımı giyemiyorum.

Bahar gelince herkes bahçesinin kapılarını açıyor sonuna dek. El emeği göz nuru günebakanıyla, maydanozuyla, biberiyle, yapma çimleriyle küçük bir cennet bahçem var elbet benim de! Toprağına dokunduğumda rahatladığım, komşular ses çıkarmazsa sessizce oturup şarabımı yudumlayabildiğim... Bir pazar partisi vereyim dedim. Sensiz ilk baharımda sensiz ilk organizasyonuma nasıl da hazırlandım sorma gitsin. Küçük kanepeler yaptım, çeşit çeşit salataları dizdim masanın üstüne. Kareli masa örtüsünü kullandım sen hiç sevmezdin diye. Senin bu evden geçip gittiğini kimse hatırlamasın diye neler yapabileceğimi düşündüm. Hiç kullanmadığım masa örtüsü, peçeteler, tabaklar, bardaklar... Yetmedi kalktım bir gün hani ceviz ağacından harika diyerek aldığımız bütün sandalyeleri beyaza boyadım. Bahçeye elimi attım. Küçük renkli ampüller astım. Sen pavyona döner diye yıllarca astırmamıştın.

Gün gelip çatınca ortak arkadaşlarımız, eski dostlar, yeni tanışılanlardan ortaya karışık bir davetli listesi çıkardım. Seni soran olursa yeni tanışılanların yanına giderim diye de plan yaptım. Herkesi o gün çıplak ayakla karşıladım. Akşam üzeri boğaz esintisiyle üşemeye başladıkça insanlar, dikti gözlerini palet gibi ayaklarıma.
"Ayakların üşümüyor mu?" diye sorana "Yok böyle iyi!" diye cevap verdim. Her cevabın ardından kadehi diktim kafama...
Bayan Bonibon kolumdan tutup ortada duran iki üç tabağı da elime tutuşturup içeri çekince beni anladım. Birileri bu gizli eylemimin vermek istediği mesajı anlayıp darbe yapacaktı. Suskunluğumu korumaya karar verdim.
-Ne bu çıplak ayak modası? Bir oda dolusu ayakkabın var gidip giysene kızım...
Sessizlik! Susacaktım.
- Sana diyorum deli kadın. Vallahi çoçuğun olmaz.
Gülesim geldi kahkahalarla...
- Çocuk iki kişiyle yapılır. Tekim ben, tek!
Başımı küçük Emrah gibi eğdim önüme.
- Anladım ben seni. Hasta olayım yataklara düşeyim O'na da bahane olsun diyorsun, demez mi bu seferde!
Bütün olayları tersinden anlama becerisi olan Bonibon'u ham yapasım geldi.
- Tam tersi. Ben üşüdükçe beni ne hale getirdiğini hatırlayayım gitsin hayatımdan dedim.
Acınaklı gözlerle suratıma baktı. En son çocukken dondurma almak için gittiğim pastane de param yetmeyince tezgahtaki adam bana öyle acınaklı gözlerle bakmıştı.

Bir şeyi unutmaya ne kadar çalıştıkça verdiğiniz çaba o kadar göze batıyor. Unutmak bazen insanın üstünde eğreti duruyor. Unutmaya çalışan bana, bir zavallıya bakar gibi baktı Bonibon. Hiçbir şey demedi, döndü arkasını gitti. Sen de ben sana son ses bağırırken hiçbir şey dememiştin. "Bir sen misin bu dünyada..." demiştin. Ne çok kelime eklenebilirdi bu cümlenin sonuna...
Bir sen misin bu dünyada bağırabilen...
Bir sen misin bu dünyada seven...
Bir sen misin bu dünyada acıyan...
Sen arkanı dönünce hem de hiç dönüp bakmadan, ben oturdum sayfalarca bu cümleyi tamamlayan cümleler yazdım. Yazdıkça nasıl da üşüdüm. Nasıl da titredim.

Parti bitince ve herkes gidince ayaz iyice bastırmıştı. Pis tabaklar, kullanılmış peçeteler, rujlu boş bardaklar, yarım kalmış içkiler, yenmemiş yemekler, dağılmış sandalyeler... Yarım bırakılmış şarap şişelerini yanıma koyup oturdum denize nazır! Ayaklarım hala çıplak... İçtikçe daha çok ısınmaya seni ise daha çok unutmaya başladım. Tam o anda işte mesaj sesiyle irkildim. Sendin. Duymuştun.
- Çıplak ayakla yere basma! Üşütürsün. yazıyordu.
Anlamamıştın.... Yine anlayamamıştın...

Üşütmek ve çok çok üşütmekten hem bedenen hem zihnen ölmek istedim...

Hiç yorum yok: