10 Haziran 2011 Cuma

Küçük Kız Çocuğu...

Yıllar önce arabayla beni evden alan ilk adamdın. Ben ve kardeşlerimi... Birlikte lunaparka gidip, rengarenk ışıl ışıl dünyanın içerisinde nasıl da eğlenmiştik. Dönme dolaba ilk binişimdi. Zaten sonra da hiç binemedim. Sensizlik o kadar ağır koydu ki dönme dolaplardan bile nefret ettim.

Beni ilk terk eden adamdın. Ayrılığın ilk acısı, ilk nefret duygusu biraz da kendine acıma... Ortaya harmanlanmış ve kavrulmuş yüreğimle ben ilk defa kendimi çok yalnız hissetmiştim. Sen evden gidince ve günlerce gelmeyince zırıl zırıl ağlamaktan gözlerim şişmişti. Ciğerleri sökülerek ağlama nedenim ilk ve son kez bir adam için olmuştu. O da sen olmuştun. Ben küçücük bir kızdım. Büyüdüm, serpildim. Hatta resmen senin ayrılığınla törpülendim. Ama senin bir daha dönmeyeceğini anladığım andan sonrası ve öncesi diye hayatımı ikiye ayırdım. Ve inan bana sen gittikten sonra ne senin için ne de giden herhangi birinin ardından öyle çok ağlayamadım.

Bir akşam karlar altında soğuktan donmuş halde eve geldiğinde kardan adam gibiydin. Bir köşe de canım elma istiyor dedim diye kapıdan, dönüp  gitmiştin. Döndüğünde donmuştun. Kaşın, gözün, elbiselerin bembeyazdı. Elindeki poşet kırmızı elmalarla doluydu. Ben ilk kez bir adam isterse herşeyi yapabileceğni işte o an anlamıştım. Zaman hızla geçtikçe benim için neler yapabileceğini gördükçe daha da bağlanmıştım.

Çok nazlıydım. Çok çabuk hasta olurdum. Bir gün ateşler içinde yatarken, beni taşıyıp hastaneye götürüşünü unutamam. İnsan hastalanınca duygusallaşır. Bak herşeyim değişti ama hala nazlanmayı bırakamadım. Beni muayene için odaya aldıklarında, kapının önünde durduğunu biliyordum. Ve ben senin ismini bağırdığımda, sen kapalı kapının ardından "Burdayım. Bak hiçbir yere gitmedim!" demiştin. Hiç bir yere gitmeyeceğine kendimi o kadar inandırmıştım ki...

İnandığım çok şey vardı. İkimizin arasında kopmaz bir bağ olduğuna o kadar inandırmıştım ki kendimi, dünya üzerinde bana hiçbir şey olmaz diye düşünürdüm. Bir gün düşsem anında beni kaldıracak olan sendin. Sıkıldığımda yine arabayla beni gezdirecek olan da... Ben  mutsuz olduğumda ve ağladığımda sarılacağım kişi de sendin. Bir gün uzaklara gitsem ve yine dönmek istesem kapısını çalacağım ilk zil de seninki olacaktı.  Bir küçük kız çocuğunun babasıyla yaşadığı aşkı anlatan binlerce hikaye vardır. Evet çokça da kahramanlardır o hikayelerdeki koca adamlar... Ama sen benim kahramanım olamadın. Yüzünü hatırlayamayacak ve sana en çok ihtiyacım olacak yaşta beni ardına bakmadan bıraktın. Ben de çok şeyini bırakıp, nasıl da herşeyi alarak gittin. Beni nasıl da büyük bir çıkmaza soktun. Küçük kızlar babaları gidince kabullenmez. Kabullendiği anda da büyür. Yaşları ne olursa olsun mecburen büyümek zorunda kalanlardır.  

Babasız kadınlar yere ayakları sağlam basmak hissiyle hayatta yürüyen kadınlardır. Sürekli uçurumun kenarında olduğu hissi ile dengelerini bulmaya çalışırlar.... Bu yüzden hayata azıcık ucundan tutunarak ama asla tam anlamıyla bağlanmadan yaşarlar...

Babasız kadınlara....

Hiç yorum yok: