27 Aralık 2011 Salı

Bir Yılı Daha Devirirken...Neler Oldu Neler...

Malumunuz Maydanoz Kız olarak sizlerle geçen 1 yıllık tanışıklığımda ilk yazımdan son yazıma bir yılı geride bıraktık. Geçen zaman içerisinde Beyoğlu Barlar Birliği eve resmi yazı göndermiş. Barlardaki kişi başı alkol tüketme oranını aştığım için ödül törenine davet ediyorlar. Diğer tüketimler konusunda ser verip sır vermiyorum bilesiniz! Düşündüm de ohoooo kaç shut'un dibini vurdum, kaçınızın hikayesini kaleme aldım ben bile hatırlamıyorum. Ama bildiğim birşey varsa o da anlar güzel...Ve 2011 yılı benim için avucumdan bıraktığım özgürce dolanan bir kuş misali binlerce anı toparlayıp, Noel Anne gibi (ee kadın olarak Noel Anne oldum) sırtıma yüklediğim poşetimi doldurarak geçti.
Barda şık olan kadınlarım, ayrılık acısı çekenlere yönelik acil paketlerim, mutluluk uçucudur o yüzden 404 uhuyu asla yanınızdan ayırmayın gibi nasihatlarımın yerini dolduracak başka güzel kelimeler yoktur 2011 yılı için. Şimdi buradan onlarca kadın ve erkeğin hikayesine atıfta bulunduğum sizlere Küçük Beyinli Maydanoz Kız olarak son dokunaklı önerilerim:

-Hayallerin Yıkılsa da Sen Hep Asil Kal Bebeğim!
Binbir emek giyinip kuşanıp gittiğin iş görüşmesinde kapı duvar red yemiş olabilirsin. Üstüne üstlük tüm yıl boyu gece ve gündüz gezmeleri, saçma partiler, sabaha kadar dağıtmalar, romantik komedi filmlerdeki mutlu sonlara kanıp kendi aşk hikayeni yazmak isterken toslamış da olabilirsin. Ama boşver gitsin! Hayallerin çöp olup gitse de unutma ki onları sen yarattın. Üstün yaratıcılığın sana 2012 de başka hayaller de kuruduracaktır. İyisi mi 2011 hayallerin yıkılsa da sen hep asil kal bebeğim!

-Eski Aşklar Mezarlığı Doldu Haberin Ola!
Kendini semazen gösterilerinin ardından sokağa attın olmadı, gittin partiler düzenledin çıplak ayak üşütüp hasta yataklara düşersem gelir dedin olmadı. Gittin sarhoşluğun dibine vurmuşken iki kafalı gördüğün adamları öptün yine olmadı. Her seferinde yeni adamlar, yeni senaryolarla çıktın kendi yaşam sahnene. Ama bil ki kendini hep o man kafayı unutmak için kanalize edersen hep çürük adamları yada kadınları bulursun. Bir aşkı unutmak isterken bir bakıyorsun ki bin olmuş. Çok adam hiç adamdır, çok kadın hiç kadındır. Ha bir de kötü haber. Şu ahir ömründe 2011 yılı içinde eski aşklar mezarlığının kapasitesini doldurdun. İyisi mi 2012 de bir adam yada kadın bul. Tam olsun! Ve asla kendi içinde O dediğin kalp asalağını öldüreceğim derken kendini parçalara ayırma. Malum yer kalmadı...

-Keyifli Vakitler Tam Gaz!
Maydanoz İstatistik Kurumunun senin için yapmış olduğu 2011 yılı gezme araştırmasına göre yeterli oranda keyfince, mutluluk dozajını aşacağın kadar gezmemişsin. Ortalamanın altındasın haberin olsun. 2012 yılı hedefinde gece gezmelerinde İstanbul'un çılgın yaşamına, spesiyal organizasyonlarına katılmaya , evde pijama-tv ikilisine devam...

-Maskeler Unutulmasın...
Ben ne dedim sana... Ben ne dedim... Bir kadın makyajı akacak diye asla ortam içinde ağlamamalı! Güzelliğinden ödün verip ördek surata dönüşmemeli. Ne o öyle yanardağ patlaması gibi iki tek atınca gözlerde sulanma ve kaşınma belirtileri.... Üstüne waterproof yazılı rimel de kullanmadan çıkınca rezalet! Ne yapıyorduk maskeleri asla unutmuyorduk. Ne de olsa 15 milyona yakın insanın yaşadığı metropolde maskeleri taka taka herkes sahteleşti. Ama sen sahteleşme sadece güzelliğinden ödün vermemek için dik kal, diri kal!

Özel Not:
Bu da benim kendi adıma naçizane 2012 dileğim:

-Mahallede ki Bakkalım Çöpçatanlığı Bıraksın

Hani şu FatmaKaranfil'in suçu ne de ki kıvırcık, kaypak eski aşık var ya... Bizim mahallemize taşındı taşınalı ben ne zaman mahallemizin bakkalına gitsem adamın yalnızlığından, herkes gibi damacana su yerine 5 lt.lik su alışından söz ediyor. Bir de bana evde kaldın aklını kullan adam bölüm başına benim yıllık gelirim kadar kazanıyor bakışı da atmaz mı? Yetti gayrı... Mahalle deki bakkalım 2012 yılında çöpçatanlığı bıraksın. Benimde başımdaki bu laf kalabalığı son bulsun. Kapıcım, evimdeki evlatlık kedim Pipim, dostlarım, aşklarım ( ee benim de oluyor arada sadece siz değil ya!) ee bir de sizlerin hikayesi derken hayatım zaten yeteri kadar dolu! Bir de onu çekemeyeceğim hıh!

Sonuç ne mi? İyi ki varsınız, arada attığınız güzel notlarınız var. Ee bunu yazmışsın bir de bunu yazsaydın Yarım Akıllı Maydanoz Kız diyenleriniz var.

Ne diyeyim başka?.2012 de beni izlemeye devam edin...

Mesaj Kutumu Dolduranlar...

İçimde feci şekilde Amy rüzgarı dalgalanıyor. Nasılmış Maydanoz Kız diye sormayın çok fenayım. Sabah uyanırken sevgili kediciğim Pipi'nin evde olduğunu uyku haliyle unutup aniden yataktan fırladım. Rüyamda beni kovalayan gansterler mutfağı bastı zannettim. Gerçekle rüyalarım, hayaller ile aslolanlarım feci şekilde birbirine girmiş durumdayken Pipi'nin döküp yıktığı ortalığı temizlemeye koyuldum. Dilimde Amy'nin Rehab şarkısı...
Yastık izli suratım, tavus kuşu saçım, pompiş ( burdan bu kelimeyi nadide dilimize kazandırmış Hilal ablamızı saygıyla selamlarım!) sabahlığım ile  tam rehabilitasyonluğum. Halbuki dün gece yeni aldığım siyah sırt dekolteli elbisem, vak saçlarım, hokka burnum, bal dudaklarım ile öyle miydim? Resmen bir afetken şimcik halime bakın...
Güzel olduğum veya güzel hissettiğim biraz da içkiyi fazla kaçırdığım gecelerin sonunda akmış bir rimel, çökmüş göz altlarım ve sigara kokusu sinmiş bir bedenle uyanmak beni içim içim yıkıyor. Neden biz kadınlar 24 saat taze kokuları sürünmüş, muhteşem bir makyajla kalamıyoruz. Filmlerdeki artistler sabah uyanınca hala güzelken ben neden çirkin oluyorum Allah'ım?

Mutfağımı temizlerken Pipi'mle anlaşma yaptım. Zaten hayatıma çektiğim man kafalı erkekler yeterken ruhumu, hayatımı dağıtanların arkasından sürekli bir temizlik halindeyken, bir de evde erkek cinsiyetinin son zıpır numarası Pipi'nin dağınıklığını toparlamak ağır geliyor.
-Ya sen yola gelirsin. Yola getirdiğim ilk erkek olma ödülünü sana veririm ya da seni valla mahallenin kasabına götürcem bedavadan kıyma diye dağıtsın dedim.
Suratıma tıpkı anlamlı şeyler söylemeye çalışırken boş boş bakan tencere dibim kara seninki benden kara ruhlu adamların baktığı gibi bakmaz mı? En sonunda Pipimi adam etmekten de vazgeçtim. Yok ben herşeyden vazgeçip Saba Tümerimin çılgın kahkahaları ile kendime geleyim deyip televizyonu açtım. Bence Saba Tümerin içine dokununca gülen bebeklere konan pil kaçmış. Hatuna bir kelime söyleme hatasında bulunan herkes yaklaşık 10-15 saniye gülmesini bekliyor. Zapladım, zupladım, zıpladım en sonunda kahvaltı niyetine kendime güzel bir türk kahvesi yapıp  yanına da vişne likörümden küçük bir bardağa koyup maske yapayım dedim. Ben miyim maske yapmayı deneyen. Suratım derken saçım, boynum her yerime bulaştı. Bir gözüm telefonda dün gecenin izlerini taşıyan bir mesaj, ne biliyim tek çalımlık bir çaldırmaya bile razıyken...

Bendeniz Maydanoz, her daim Manukyan Hanımın hiç susmayan telefonları gibi telefonum zır zır çalarken bu sabah ölüm sessizliğine büründü. Ben bu ertesi gün ölüm sessizliği modunu çok iyi bilirim cicim. Adamın içine pişmanlık tohumu kaçmış, nefes borusunu tıkamış, dilini yutturmuş bu nedenle tek kelime laf edemiyor. Ya da bu kadar kötü, pesimistik, nevrotik olmaya ne gerek var. Belki de hala uyuyordur. Ya da bir arkadaşı mide kanaması geçirmiştir beni bırakır bırakmaz da aramıştır bizimkini. Hala hastanededir. Yazıkkk! Ya da o mide kanaması geçirmiştir de karizmayı ilk günden elden bırakmayayım diye ses etmiyordur. Amannn... İçim tam şişti patlıycam derken pat bir mesaj sesi. Allahım yüzümdeki maskenin her yere bulaşmasının, sabahtan beri gözümü diktiğim sessiz telefonumun, Saba Tümer'in kulak cırmalayan kahkahasının hatta Pipimin bütün yaramazlıklarının bende bıraktığı gergin haller bir anda silindi. Elimle yavaşça telefonumu aldım. Muzur bir ifadeyle mesaj kutumu açtım.
Derin bir nefes.... Pilates hocamın öğrettiği gibi... Tüm ruhu bedeni oksijen dolduracak cinsten...Çünkü...
Mesaj kutumu dolduran Zortlatcaz Sizi Hadi Benden Para İsteyin "H-er S-açmalık B-izde C-anım!" bankasından bir mesaj.... Yok yeni yıla girerken parasız mı gireymişim. Sana ne arkadaşım.... Sabahın köründe sana ne?

Hayat böyle işte... Ne beklerken ne umuyor insan...

Olsun... Ne olursa olsun bizim havamız hep güzel olsun....

P.s. Bu yazı Bayan Sweetsins için...

6 Aralık 2011 Salı

Diji-tal Diji-Kal

Bugün çok sevdiğim kadim dostum ile çikolata şelaleli kafede sıcak çikolatalarımızı yudumlarken;
-Ee Maydanoz güzeli ne zaman kendini afişe edeceksin? diye sormaz mı...
Çikolatanın tadından mest olmuşken derin bir felsefeye girecek hali kendimde bulamadım. Haleti ruhiyem de zati biraz sonbahar kılıklı iken döküverilir diye yapraklarım sustum kaldım. Muhabbet, reklam dünyası, dedikodu günceleri derken yine bir iş gününü önemli meselelere ayırmanın derin gururu içerisinde evimin yolunu tuttum. Nişantaşının tozlu sokakları kokoşlarla doluyken, rüzgarın esmesiyle güzelim parfüm kokuları uçup kaybolmaya yüz tutarken, bende evimin yolunu tutturdum.

Mahallenin bakkalı mini eteğime ters ters bakıp:
- İyi akşamlar kızım, hava soğuk demez mi?
Tövbemi çekip ağzımdaki çikolata tadını bozmadan hedefe ulaşamaya çalışan askerler gibi cici evime geldim.

Evimin renkli ambiyansını tarçın kokulu çayımla şereflendirirken, bir yandan acılı Cemile ile herkes yaşlansa da hep çocuk kalan Osman'cığın hikayesini seyre daldım. Aklımda hala aynı soru! Kendimi ne zaman afişe edeceğim. Hayatta insanın en büyük yenilgisi kendi egosuna karşı olandır. Ben meraklı, cadaloz, kırılgan, sıkılgan, kimi zaman hoppa kız Gülşen Bubikoğlu kimi zaman köylü kızı Fatma Girik olan kolaj ruhumla zamanın seyrine kendimi bırakmışken kime niye kendimi göstereyim ki!

Gözüm kahve telvesi, saçım süpürge teli, boyum yedi cüce boyu, tenim falcı bacı ten rengi diyelim...

Tarçın zihnimi açarken Osman'ın kısa pantalonunu sevdiğimi fark ettim. Gözüm televizyonda şu Kaptan Ali'yi kaptanların yüz karası olduğu için öldüresim varken zihnimin gerilerinden bir ses:
-Hırsızsın Maydanoz hem de ne hırsız... Kurmaca düzmece yazılar, etraftakilerden toplama hikayeleri çarpuk çurpuk anlatmalar! Mahallenin yüz karasısın mini etekli Maydanoz diye söyleniyor.

Şimdi itiraf ediyorum. Ve ilk defa kendime ait birşeyden bahsediyorum. Digitürk'ü seviyorum. Digi Digi Digi jingle'ı toplantılarımda aklıma gelmiyor değil... Küçükken hep bir kahraman olmak isterdim ve allahıma bin şükür bir savaş meydanında değil siber meydan da digital kahramancılık oynamaya başladım. Çünkü sanallık; aşkta, işte, dostlukta yani herşeyin  salt öz ve gerçekliğe sahip olması gereken noktalar hariç ilk defa işe yarıyor. Sanallık özgür olma isteği ile kendini keşfetmeye adamış beni uçuruyor. Zaten bir sanallık bir de Redbul uçuruyor ya!

Sanal bir beyne sahip olmadan, zihinsel olarak neden-sonuç ilişkileri kurmayı hiç beceremeyen ben sadece bir duygunun, durumun var olma halini seviyorum. Kendimi var edip fotocuklarımı yayınlamak sırf bu nedenden ötürü adrenalin miktarımda hiç bir artış sağlamıyor.

Bütün güzel duygular, hayatın heyecanına dımdızlak atlayanlar, çevremdeki onlarca çılgın insanın cesurca yaşadığı duygular, arada sürpriz mutluluklar ve mutsuzluklar... İşte bu benim. Yoldan yürürken önüne bakanlardanım. Tıpkı birçoğunuzun yaptığı gibi... Belki de ayakkabılarımın hareket ederken ki kıvrımları ile arnavut kaldırımları yerine çevreme baksam tıpkı benim gibi milyonluk bu şehirde milyon tane Maydanoz göreceğim.

Osmancık televizyonda çocukların uyku vakti sinyaline inat hala oyunculuk oynarken,arkadaşımın sorusunu bulmanın rahatlığını yaşıyorum. Cevaplar zihnime daktilo ile yazılıyor. Son noktayı koyduğum anda arkadaşımı arıyorum:
- Biliyormusun sorunun cevabını buldum diyorum. Ben digi-taldim bu yüzden hep digi-kalcam.
- Delisin trend bu değil diyor...

Olsun. Trendler geçici olsun... Ama ne olursa olsun sizin havanız hep güzel olsun....

5 Aralık 2011 Pazartesi

Masallar ve İnsanlar

Çocukken Külkedisi yada Pamuk Prenses masallarıyla büyüyen kadınların ortak kaderi hayatları boyunca yaşayacakları her olayın tıpkı masallardaki gibi mutlu sonla bitmesini istemeleridir. Nedendir bilinmez ama mutlu sonla biten bir masal, daha önce yaşanmış ve canı acıtmış bin mutsuz masalı anında silecek güce sahiptir. Belki de sırf bu yüzden masalları çok severim. 

Kendini bir düşün içerisine saklayıp, pamuk şekeri kıvamında hayata tutunmaya çalışan ve ufacık bir su değmesi ile erimeye yüz tutabilecek kadınlara sesleniyorum. Çıkın kendinizi kaptırdığınız jöle kıvamı hayatlardan... Hayat ne yazık ki masal kıvamında yaşanmayacak kadar çok parazit ile doluyken, sahip olduğunuz ve olmak istediğiniz her şeyi materyalist bir tavırla masallar ve gerçekler diye ikiye ayırmanız gerekiyor. Çünkü kadınlar böyledir... Gerçekler ancak ve ancak sizin içinizi eritmeye başladığı noktada ortaya çıkar. O noktada da zaten masal ile gerçek, hayal ile rüya, iyi ile kötü, mutlu ile mutsuz, prens ile kurt, yedi cüce ile pamuk prenses ve daha niceleri birbirine karışır.

Masallarla büyümüş, hala başucunda masal kitabı bulunduran çocuk kadınlardan biri olarak kötü dünya meselelerimin, geçmiş kötü deneyimlerimin mutlu sonla biten bir masalla temizleneceği inancındayım. Yok ben akıllanamayanlardandım. Olamayacak duaya amin diyen, yağmur yağmaz deyip stiletto ile dışarı çıkıp üşüten, iki tek atınca dünyayı umursamayandım. Sonra çocukluğuma döndüm ve arındım. Masallara tutundum.Çocuk kalbimin kadın bedeni ile buluştuğu noktada masallar benim yaşama açılan, hayalgücümü arttıran, dünyamı aydınlatan anahtarı oldu. 

Çünkü her insan içinde bir masalı barındırır nihayetinde. Bir insanı tanımak bir masalı okumaya benzer. Ne bir çırpıda bitirircesine hızla okuyacaksın. Ne de öyle ağır aheste uzun zaman aralıkları ile ele alacaksın. Çünkü masallar akıcıdır tıpkı yaşam gibi... 

Zamanı doğru kullanmak gerekir, okurken bir masalı ve bir insanı. Çünkü masallar da insanlar gibi özen ister karşısındakinden. Özenle ve dikkatle okuyacaksın. Kafan karışıksa, başka bir meseleye takıldıysa aklın ve hala elinde tutmaya çalışıyorsan okumak için bir masalı... Yanlış yoldasın.  Çünkü masallar da insanlar gibi hislidir. Kendisine yoğunlaşmadığını ve başka başka noktalarla eş zamanda onu da bir kenarda tuttuğunu hissettiği anda kapatır kendisini... Tıpkı insanlar gibi... Sense anladığını sanırsın. basit olay örüntüleri üzerinden gerçeği asla bilmeyerek, suyun üstünden altını görmeyi umarak... 

Masal okumak yetenek gerektiren bir mevzu değildir belki ama bir insanı okumak çokça doğru anı yakalamakla ilintilidir. Sihir kendi hızında ilerleyen iki kişi arasındaki olaylar akışında an'ı yakalayabilmektir. Ve kadınlar hani şu Külkedisi ve Pamuk Prenses masallarıyla büyüyen kadınlar sihri görmediği anda kaçmaya yeltenir. Çünkü masallar sihirle bulanmış olaylar örüntüsüdür.

P.S. Sahi mutlu son ne demek?
       

Masallar ve insanlar....  

Ne demiştim... Bir insanı tanımak bir masalı okumak gibidir. Ne hızla okuyacaksın bir çırpıda ne de ağır aheste  okuyacaksın dikkatsiz bir edayla...