-Ee Maydanoz güzeli ne zaman kendini afişe edeceksin? diye sormaz mı...
Çikolatanın tadından mest olmuşken derin bir felsefeye girecek hali kendimde bulamadım. Haleti ruhiyem de zati biraz sonbahar kılıklı iken döküverilir diye yapraklarım sustum kaldım. Muhabbet, reklam dünyası, dedikodu günceleri derken yine bir iş gününü önemli meselelere ayırmanın derin gururu içerisinde evimin yolunu tuttum. Nişantaşının tozlu sokakları kokoşlarla doluyken, rüzgarın esmesiyle güzelim parfüm kokuları uçup kaybolmaya yüz tutarken, bende evimin yolunu tutturdum.
Mahallenin bakkalı mini eteğime ters ters bakıp:
- İyi akşamlar kızım, hava soğuk demez mi?
Tövbemi çekip ağzımdaki çikolata tadını bozmadan hedefe ulaşamaya çalışan askerler gibi cici evime geldim.
Evimin renkli ambiyansını tarçın kokulu çayımla şereflendirirken, bir yandan acılı Cemile ile herkes yaşlansa da hep çocuk kalan Osman'cığın hikayesini seyre daldım. Aklımda hala aynı soru! Kendimi ne zaman afişe edeceğim. Hayatta insanın en büyük yenilgisi kendi egosuna karşı olandır. Ben meraklı, cadaloz, kırılgan, sıkılgan, kimi zaman hoppa kız Gülşen Bubikoğlu kimi zaman köylü kızı Fatma Girik olan kolaj ruhumla zamanın seyrine kendimi bırakmışken kime niye kendimi göstereyim ki!
Gözüm kahve telvesi, saçım süpürge teli, boyum yedi cüce boyu, tenim falcı bacı ten rengi diyelim...
Tarçın zihnimi açarken Osman'ın kısa pantalonunu sevdiğimi fark ettim. Gözüm televizyonda şu Kaptan Ali'yi kaptanların yüz karası olduğu için öldüresim varken zihnimin gerilerinden bir ses:
-Hırsızsın Maydanoz hem de ne hırsız... Kurmaca düzmece yazılar, etraftakilerden toplama hikayeleri çarpuk çurpuk anlatmalar! Mahallenin yüz karasısın mini etekli Maydanoz diye söyleniyor.
Şimdi itiraf ediyorum. Ve ilk defa kendime ait birşeyden bahsediyorum. Digitürk'ü seviyorum. Digi Digi Digi jingle'ı toplantılarımda aklıma gelmiyor değil... Küçükken hep bir kahraman olmak isterdim ve allahıma bin şükür bir savaş meydanında değil siber meydan da digital kahramancılık oynamaya başladım. Çünkü sanallık; aşkta, işte, dostlukta yani herşeyin salt öz ve gerçekliğe sahip olması gereken noktalar hariç ilk defa işe yarıyor. Sanallık özgür olma isteği ile kendini keşfetmeye adamış beni uçuruyor. Zaten bir sanallık bir de Redbul uçuruyor ya!

Bütün güzel duygular, hayatın heyecanına dımdızlak atlayanlar, çevremdeki onlarca çılgın insanın cesurca yaşadığı duygular, arada sürpriz mutluluklar ve mutsuzluklar... İşte bu benim. Yoldan yürürken önüne bakanlardanım. Tıpkı birçoğunuzun yaptığı gibi... Belki de ayakkabılarımın hareket ederken ki kıvrımları ile arnavut kaldırımları yerine çevreme baksam tıpkı benim gibi milyonluk bu şehirde milyon tane Maydanoz göreceğim.
Osmancık televizyonda çocukların uyku vakti sinyaline inat hala oyunculuk oynarken,arkadaşımın sorusunu bulmanın rahatlığını yaşıyorum. Cevaplar zihnime daktilo ile yazılıyor. Son noktayı koyduğum anda arkadaşımı arıyorum:
- Biliyormusun sorunun cevabını buldum diyorum. Ben digi-taldim bu yüzden hep digi-kalcam.
- Delisin trend bu değil diyor...
Olsun. Trendler geçici olsun... Ama ne olursa olsun sizin havanız hep güzel olsun....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder