27 Mayıs 2012 Pazar

Çok Sevdim...

Yıllar önceydi. Saçma bir barda seninle karşılaşmamız! Ya da önceden tanıyorduk birbirimizi ama seni ilk defa fark etmem... Her neyse! Çok uzun zaman önceydi. Yıllar geçti. Önümüze çok uzun geçilmesi zor çitler dizdi. Atladık, kimi zaman düştük. Kimi zaman ağladık, kimi zaman güldük.
Seni tanımadan önce ve sonra diye ikiye ayrıldı hayatım. Bir an; insanın hayatının kırılma noktası olabilir miydi evet olmuştu! Her daim öyle değişmek için sebep bulamazdı insan. Benim nedenim herkesten güzeldi bir tek bunu bildim, buna inandım. Seninle, sensiz, senin yanında, senin yanında ama sensiz her durumu denemiştik. Yorgun savaşçılar gibi savaşmış, huzuru yakalamak isteyen iki basit kul gibi medet ummuştuk. Aşkta huzur olursa ne biçare bir yalnızlık, ne sahte bir duyguya dönüşürdü biz daha o zamanlar küçüktük bilmiyorduk.Zamanın durma yeteneği olduğunu, bu dünyada en çok can yakanın yine en çok sevdiğimiz olabileceğini, sahte maskelerle mutlu gibi-ymiş gibi davranabilme sanatını sayende öğrenmiştim. Dedim ya ben senden sonra bambaşka bir kadına hatta bazen sevmediğim bir mahlukata dönüşmüştüm. İnsana asla'yı yaptıran yegane nedenin midedeki kelebek hissi olduğu inancına kendimi kaptırıp koyvermiştim.
Yıllar önceki karşılaşmanın üzerine yine yıllar geçince zaman bize adil davranmamıştı. Ve biz en sonunda  biz olamama durumunu kabul etmiştik. Etmek için ne de çok birbirimizi kırmıştık...Öyle ki onca zamana rağmen hala enkaz izlerim ruhumda duruyor. İşin en garip yanı ne biliyor musun? Senin ve benim yani biz olamamanın yani bir nedenin de sen olduğu önca enkazı sen bile istesen artık kaldıramazsın. Sanki ruhuma yapışmış benden bir parça olmuş gibiler...
Senden vazgeçtikten sonrasında ben ne hale geldim. Suküt-u hayal! Unutmak istediğim zamanlar, flu anılar... Seni çok andım ama andığım an unutmayı becerdim. İnsan asla dediği şeyleri yapabiliyorsa bunu da yapabilir dedim kendi kendime. İki insanın birbirini sonsuz bir sevgi ile sevme durumu bile bir arada olması için yeterli olmayabilirdi. Kimileri kader'cilik oyunu ile teselli buluyordu. Ben hiç kendimi kaderime teslim etmedim. Hiç kabul de etmedim. Sadece düşünmeyi es geçtim.
Bir gün yıllar sonra yalan döngü yaşantıma kendimi kaptırdığım bir anda, bir zamanlar delicesine dua ettiğim şeyin gerçekleştiğini duymak... Evet kaderci olmamanın bir ödülü gibiydi sanki! Sen de artık yalnız bir kuldun bu dünyada. Prangaların yoktu, seni boğan yıkan karabasanlar, dört duvarlar olmayacaktı.
Ben sana dair iki AN'a sahiptim hayatımda. Biri seni gördüğüm yeşil gömlekli hafif sarhoş bardaki halin, bir de seni unutmaya yemin ettiğim an. Ama işte hayat oyun alanı ve bazen yaşanılası hale de gelebiliyordu. Bir an daha kaydettim bu hikayeye... O da senin çoklu şahıs ekinden tekli şahıs ekine dönmeye karar verdiğini duyduğum an! Mutluluk bazen binlerce kelimeyle anlatılamaz, bazı hikayeleri anlatmak için romanlara gerek olmaz...
Evet ben seninle mutsuz biten ve bittiğine inandığım ve ufacık bir umudu artık içinde barındırmayan ben, o anı tek bir cümleyle anlatabildim.
Ben O'nu Çok Sevdim!

23 Mayıs 2012 Çarşamba

MAYDANOZ KIZ: BİR KADIN TANIDIM, ADI:NERGÜL!

MAYDANOZ KIZ: BİR KADIN TANIDIM, ADI:NERGÜL!: Kırık kalpler sokağında oturmuş şarkılar söyleyen bir kadındı. Tek isteği hayatta her daim mutlu olmaktı ama bunun sürekli saklanabilecek,...

MAYDANOZ KIZ: Benim İstanbul'umun Çehresi...

MAYDANOZ KIZ: Benim İstanbul'umun Çehresi...: İstanbul! Benim için her gün okudukça yeni mucizeler keşfettiğim, bir başkası için bu kadar kalabalıkta yaşamayı delilik saydığı, başkasına...

Sezen ablamlı şarkılara anason eşlik ederse...

Bahar geldi çiçekler açtı. Tıpkı bu dünyada her canlının tanıması gereken; dünyanın en derin, en yaratıcı kadını Sezen ablamızın dediği gibi... Rumeli havası Boğaz'ın üstünden perdelerimizi hareketlendirirken begonyalar, laleler, papatyalarla biz kamaşalım, ee anason kokusunu da ekleyip biraz mayışalım!

Baharın akşam serinliğinde karşımda dalgalı kızıl saçlı deli dostumla, bir yunan meyhanesinde akşam üzeri ege usülünden keyiflenmekteyim. Akşam güneşinin uykuya çekileceği zaman aralığında meyhane müzikleri arasında Sezen ablamızın yeri olmazsa, evet o sofrada lezzet biraz eksik kalır ilkesi ile garsona sesleniyorum. "Bırak bu ikinci sınıf şarkıcıları, Sezen aç!" diyorum. Kafam hafiften güzelleşirken, yanaklarım da pembeleşmeye başlıyor.

Karşımdaki kadın ben içtikçe mi konuşuyor, yoksa rakı kadehte durduğu gibi mi durmuyor bilmiyorum. Anlatıyor, anlattıkça aşkı depreşiyor. Çünkü biz kadınlar bir adamı önce görüp aşık olur, sonra anlattıkça  daha da aşık oluruz... O anlattıkça aşık olduğum zamanları hatırlamaya çalışıyorum. Ben miydim her bahar aşık olan kadın, güneş olan yağmur olan hatırlamıyorum... Hatırlamak için daha çok içiyorum. Karşımdaki kadın konuşuyor. Ruhum aşk denizinde eski aşklarımı bulmaya çalışırken kulağıma şu sözler ilişiyor:
-Eee Maydanoz Kız, Sezen ablamız bile diyor. Beni kategorize etme! diye... Kızım bu adam beni kategorize etmeyi bırak üzerime bir etiken yapıştırmadığı kaldı.
İçine daldığım aşk denizinde bir anda dikkatim dağılıyor. Akıllı bir cevap bulmaya çalışıyorum. Neydi neydi neydi derken... Hah işte!
- Ee deli saçlı dostum benim sen de diyemedin mi matematikleştirme beni, çarpma, bölme diye!

İki kadın gülmeye başlıyoruz. Aşk ile alkol bir araya gelince biz kadınlar tatlı varlıklara dönüşüyoruz anlıyorum. Son zamanlarda bana  HP yazıcı modelleri içerisinde 2012 bahar modelim Mr. Canım, Alım, Balımdan bir mesaj geliyor. Bu bahar bir yağmurlu, bir güneşli hava derken, herkesin libido dengesini de altüst etti. Yine Mr. yazıyor yazıyor yazıyor. Kafam iyi, Sezen ablam "dilimin ucunda kelimeler, bir türlü söyleyemiyorum" derken kafamın güzelliği ile Mr. Canım, Alım, Balım'a "Ben içsem, sarhoş olsam üzerine kussam yine de beni sever misin?" diye yazıyorum. Soru bahane, maksatım adamın sabrını ölçmek!

Karşımdaki deli saçlı dostumun gözleri kayıyor."Kızım lan ben bu adama en iyisi bir hesap makinesi alayım?" diyor ciddi ciddi. Haydaa demeye kalmadan mesajıma cevap geliyor. "Sen kus, gerisini düşünürüz." diye.
Al diyorum işte kendi kendime mal soruya mal cevap!Sabır ölçme sorusu bu kafayla zor!
Ben her bahar aşık olacağım derken, aday adaylığından adaylığa bile terfi ettiremeyeceğimi anlıyorum...

İnsan neden içtikçe unutmak ister hem öncesini hem de içerken yaptıklarını bilmiyorum. Bu konuya sonraki yazılarımda eğilirim. Lakin Sezen ablamın "Bu gece" şarkısı çalınca burnumun direği  tekrar sızlıyor. İşte yine 2006 yılında bir bahar akşamına takılıp kalıyorum.

Al beni, götür kanatlarında bu gece
Uçurup diyar diyar sev beni sevilmediğim kadar
Unuttur yalnız yaşadığım her geceyi öyle gel...

İnsan dipsiz bir kuyuda hissedebilir. Zifiri bir karanlıkta kendini aşktan sarhoş edip uçurabilir. Ama hep aynı acıları, benzer aşkları yaşadığımızı ve bin yıl geçse de unutmayacağımızı bir tek Sezen Aksu bana hatırlatıyor.
Ya da hiç unutmamamı sağlıyor.

Sev, iste yeminler ederim aşka
Belki bir daha hiç tutulmazlar
İnanmasan bile gel, inandığım ne var ne yoksa
Hiç vermediğim kadar...

Şarkı bitiyor. Kızıl dalgalı saçlı yada dalgalı kızıl saçlı yada işte saçı her nasılsa karşımda benim gibi sarhoş olan dostuma dönüyorum.
- Al o dallamaya bir hesap makinesi, iyi fikir. Sezen ablamız da öyle yapardı diyorum.

Ruhumun şarkıların anasonla yaptığı kardeşlik sonucu dağılan parçalarını hiçbir hesap makinesi hesaplayamaz biliyorum...



BİR KADIN TANIDIM, ADI:NERGÜL!


Kırık kalpler sokağında oturmuş şarkılar söyleyen bir kadındı. Tek isteği hayatta her daim mutlu olmaktı ama bunun sürekli saklanabilecek, bir kutuya konulup nereye giderse gitsin yanında taşıyabileceği bir duygu olduğunu bilmiyordu. Hayatta hiçbir zaman sürekli olacak bir şeyin olmadığını bilmiyordu. Bu yüzden de gözlerini seviyor, dudaklarını öpüyor mutluluğunu her daim kılmak için elinden geleni ardına koymuyordu.

O deli bir kadındı. Kırık bir kalbi vardı. Saçlarını hiç taramaz, her zaman sokağın aynı köşesine oturur gelen geçene sataşırdı. Nerde mutlu bir çift görse ağlardı. Onları öyle mutlu gördüğüne ağlardı. Kendine ağlardı. Mutluluğunu sonsuza dek sürdüremediğine ağlardı. Onu görenler gene mutlu bir çiftin aşık deli divane insanların bu sokaktan geçtiğini bilirdi. Onun ağlayışları haykırışları mutlu bir haberin sessizce ve acınası bir şekilde anlatılışının simgesi gibiydi. O bir zamanlar çok mutlu olan ve mutluluğunu çabuk kaybeden bu yüzden aklını bir yerlerde  unutmuş ve bir daha bulamamış bir kadındı. Onun hikayesi herkes için bir dersti. Hayatta alınması gereken onlarca ders, anlaşılması gereken onlarca mesaj ve çözülmesi gereken onlarca şifre varken hep unutulurdu. Yapılması gereken onlarca iş en son güne bırakılırdı mesela. Mesela en dikkat edilen elden kaçırılır, en akla gelmeyen başa gelirdi. Hayat işte oyunlarla doluydu. Her tarafı sürprizlerle dolu bir yerdi. Bir kutu. Nereden baksan aynı yeri gördüğün kısır döngü..

Dünyaya gelmesi bir rastlantı yaşaması mucizevi bir olaydı. İsmi Nergül’dü. Nergül, nerde bir gül görse koklardı. Babası evli bir adamken annesini görüp aşık olmuştu. Hovarda bir adam işte genç bir kızın kalbini çalmış onu bir gülle kandırmıştı Olan olmuş, rahme bir tohum düşmüş nerde bir gül görse koklayan hovarda adamın bir kızı olmuştu. Hayatı bir rastlantı sonucu, sırf babası annesini gördü diye, sırf annesi babasına aşık oldu diye başlamıştı.  Duyanlar ismini yadırgardı. Nerdesin gül, Nergül  diye küçük çocuklar arkasından bağırırdı. Nergül hiç oralı olmaz yoluna devam ederdi. Hiçbir zaman hayatını rastlantılara bırakmadı. Rastlantı kelimesini hiç tanımadı. Bu kelime belki de tohumu annesinin rahmine taşıyandı ama Nergül hiçbir zaman bunu kabullenmedi. Hasssastı kırılgandı. Yasak aşkın solmuş gülü olarak çocukluğunu yaşadı. Hep gizlenmek, babasını soranlara iş gezisinde demek zorunda bırakıldı. Dört duvar arasında yaşadığı aile saadetini hiçbir zaman sokaklarla tanıştıramadı. Gene de mutlu bir çocukluk yaşamıştı Nergül. 

Annesi ince kırılgan, gül kokulu bir kadındı. Kızıl uzun saçları ile her akşam şarkılar söylerdi. Aşkını tek kişilik de, çift kişilik de yaşamayı bilmişti. Beklide sırf bu yüzden Nergül nerde bir aşık çift görse ağlardı. Belki de sırf annesinin akşam pencere önü beklemelerini, sevdiğini bekleyenlerin hikayelerini anlatan masallar anlatışını hatırladığından ağlardı. Kimbilir belki de babasını hatırlardı. Sen hiç kimseye beni anlatma, bende sana şeker alayım, oyun oynayayım derdi babası. Koskoca bir adamdı. Annesinin kızıl saçarlının yanında babasınınkiler pamuk tarlasıydı. Buruşmaya yüz tutmuş elleriyle yanağını okşardı. Her daim güzel sözlerle çağırır, annesinin kulağına gizliden hikayeler anlatırdı. Babası ile annesini ne zaman yan yana görse,  Nergül saatlerin durması, zamanın hiç akmaması için dua ederdi. Annesi gözlerini babasından ayırmazdı. Saniye olsa kaçırmazdı  bakışlarını! Gidince belki de an an anardı o dakikaları. Babası ne zaman gitse annesi ağlardı. Tek bir noktaya bakar, düşünceli düşünceli otururdu. Sonra gözlerini siler, Nergül’ü hatırlardı.. Sonra Nergül’ü hatırlardı. Nergül hiç bozulmaz, sessizce beklerdi bir köşede. İlk sıra her daim babasınındı! Belki de bu yüzden sokağın köşesinde gelip geçene masumca bakar, bir şeyleri bekler edasıyla oturturdu.

Yoldan geçen insanlarda annesinin bakışlarını, babasının buruşmaya yüz tutmuş yumuşak dokunuşlarını arardı. Nergül aşka aşıktı. Bir aşkın içinde neler vardı neler Nergül için. Hangi duygular, hangi özlemler, özlemeler… Biri ona kalkıp gelecek, elleriyle yanağını okşayacaktı. Babasının yumuşak buruşuk dokunuşlarını yaşatacaktı. Annesi olacaktı sarıldığında.  Tüm çocukluk düşleri ve gerçekleşen hayalleri olacaktı. Bir sarılınca dünya duracaktı. Aşığı olduğu aşkı, hayatının kaynağı olacaktı. Geçmişi, bugünü ve geleceği…

Geçmişini tekrardan yaşamak için nelerini vermezdi ki. O şanslılığının yanında şanssız bir kadındı. Nergül hayatının gerçek anlamda nerde başladığını biliyordu. Annesinin karnında değildi ilk var oluşu. Tüm çocukluğunda bir düşün parçası bir yalanın baş kahramanı ve ispatı olmuştu. Sanki bir tiyatro perdesinden seyircilere doğru akan bir hikayeyi yaşamış yaşarken büyümüştü.  Nergül çocukluğunun bitim anını hep şu cümleyle tanımlardı.
   
  “Ağzımda eriyen şekerlerin tadını başka şeylerde bulduğum zaman büyümüştüm.”