18 Şubat 2011 Cuma

Hayaller ve Gerçekler

Uzun süredir yoğunluktan ve Hogatha'nın bana kakaladığı iş yüklerinden kafamı kaldıramadım. Sanırım siber ortam casusları peşimde! Deşifre olmuş olabilirim. Yazımın ertesi günü masamın üzerinde kocaman kocaman duran ve ben baktıkça artıyormuş hissine kapıldığım 5 kırmızı klasör içerisinde delicesine kontrol edilmeyi bekleyen onlarca rapor duruyordu. Üstüne üstlük mailbox'um tıpkı gazdan şişmiş göbek gibi acayip "yapılması gerekenler" "acil!" "çabuk!" başlıklı maillerle doluydu. Ama hepsini bitirdim en sonunda. Bir ara klasörlerin kırmızısı ile ekrana bakmaktan gözlerimden akan kanlar biribirine karıştı gibi geldi. Hainler! Ama iş hayatında ki hızlı yükselişimin önüne kimse geçemeyecek. Gençlik hayallerim en sonunda hayallerime ulaşacağım...

Bütün okul hayatım boyunca hep iş hayatımın hayalini kurdum. Sıkıcı ders saatlerinde "Kendimi çok kötü hissediyorum örtmenin!" ayağı ile hemencecik revire koşup, beyaz saçlı kız kurusu hemşiremize de başım çok ağrıyor derdim. İlaç vermek istemeyen hemşiremizin numarası hep aynıydı. Geç içerde yat geçer! Sanki okuldaki öğrenciler ile hemşire arasında inceden bir anlaşma vardı. öğrenciler uyumak ister, dersten kaçar ona gelir o da ortaklık ederdi. Neyse ben hep aynı numarayla revirdeki yatağa yatıp, hayaller kurardım. Bu saçma sabah uyan, okula git, ders çalış düzeninden kurtulup ne zaman özgür yaşantıma kucak açacaktım.
Genç kızların saçma bir hayal dünyası oluyor. Okul bitince beyaz atlı prensin sizi bulacağını, kolayca Rock Star, Pop Star, Plaza Star ne bileyim işte bir şeyciğin STAR'ı olacağını zannediyor insan. Sonra para gani, eğlence sabahlara kadar falan...

Herşeyin asıl okul bitince başladığını, fahişe kılıklı ve ruhlu birçok insanla iş hayatında boğuşman gerektiğini, aşkın ucuzladığını, insanların yüzsüzlüğünü, ay sonu derdini ve daha hayal dünyasında göz ardı edilen birçok kötü ayrıntıyı insan görünce hayaller de yaz sıcağında yere düşüp eriyen dondurmaya dönüşüyor. Mesela hep kendi başıma yaşamanın hayalini kuran ben, bür güne bir gün hayallerimde  kira, fatura gibi detayları düşünmeden boğazın kıyısında konumlanmışımdır kendimi. Temizlik, tadilat, düzen, tertip gibi etaylar hak getire! Ama işte hayaller gerçeğe dönünce ve ben tek başıma yaşayınca hayalimdeki evim resmen kanalizasyon çukuruna dönüşüyor. Temizliksizten kokuyor, her tarafta birikmiş faturalar, bitmek bilmeyen tadilatlar... Hala eksik olan ve hayatım boyunca asla tamamlayamayacağım ev malzemeleri... Hayalimdeki beyaz atlı prensi anlatmaya hiç girişmeyeceğim. Ama sanırım dünya üzerinde hayalinde beyaz atlı prensle karşılaşma yada evlilik serenomisini düşleyen hiçbir genç kız, o büyülü anlardan birinde prensin gaz çıkaracağını, öksürük tıksıracağını, geğireceğini yada tuvaletinin geleceğini falan düşünmemiştir. ( Eğer varsa lütfen benimle irtibata geççsin! Zat-ı şahaneyi tanımak isterim.)

Dolayısıyla hayaller gerçeklikten uzaktır. Ama belkide sırf bu yüzden kolay ve insanı mutlu eder. Çünkü güne uyandığımız andan uykuya daldığımız ana kadar  bizi yoran o kadar çok şey var ki! Korna sesler, Hogatha kılıklı yöneticilerin sesleri, yanıbaşınızdaki kişinin son ses kulaklıktan güya dinlediği metal müziğin sesi, arabalar, vapurlar, insanlar, telefonlar, kağıtların hışırtısı, asansörün mekanik sesi, öksürük, hapşırık... Parasızlık, paralı olmak, ihanet, entrika, uzaktan kesişme, alışveriş...

Siz ne olursa olsun yine de hayallerinizden vazgeçmeyin. Ne kadar ayrıntısız ve gerçekten uzak olursa olsun,  yaşamınızda ruhunuzu besleyen en önemli ve özel anların başında geldiğini asla unutmayın!



P.S: Pis casus... Hain ve çıyan casus. Beni Hogatha'ya her kim şikayet ettiyse Allah onu da dişsiz ve çilli yapsın. Bugün artık yorgun Maydanoz Kız olarak Cuma modumu belirledim. "Ben minik bir kızım. Hadi bir omuz verin sarılayım!" modu en iyisi... Evet en iyisi içmek sabaha kadar ve sonra en sevdiğin arkadaşına sarılırken kusmak ve uyumak!

Hiç yorum yok: