Malumunuz Feyşın Wik haftası bitti. Bir kırmızı halımız eksikti onu da tamamladık. Celebrity'ler, kendini celebrity hissedenler ve asla olmayacaklardan oluşan izleyiciler eşliğinde tasarladık, diktik, kankenlere giydirdik( Kanken: Mankenin yandan yemiş -100 beden hali.Bir de Konken'ler vardır. Onlar da yiyip içip popoya vuranlardan oluşur.Ortalama + 100 bedendirler.) fotoğraf çektik, dedikodu yaptık. Ve Allahıma bin şükür Micheal Jackson'ın abisine kendimizi ispatladıktan sonra haftayı bitirdik.
Ben bir kanken olamadım şu hayatta ama konken olmamak için de az çabalamıyorum değil hani! Kankenler besin değeri düşük beyinleriyle ortalıkta salına dursun, ben selülitlerim ve yağlı armut göbeğimle gurur duymaya devam ediyorum. Ama gelin görün ki özel günler sendromu diye bir sendroma sahip değilim desem yalan söylemiş olurum.
Ben moda alemine çok sevgili Pembe Puantiye'm evlenmeye karar verince ayak bastım. Bu kötü yola düşme hikayem güzel bir sebeptendir ama yaşadıklarım hazindir sevgili okuyucularım. Pembe Puantiye evleneceğim deyince bizim kızlar kulübü toplandık, ışık hızında moda dünyasına el attık. Ve böylece İstanbul'da düğün tarihinde sonlanacak olan Feyiın Wik'imiz başlamış oldu. Potansiyel tasarımcılar, çaylaklar arasında parlayanlar, ömürlük butikler hatta Türkiye'de tekstilin durumu... Bütün bu konular hakkında detaylı araştırmaya kadar inen ve derinlemesine bilgi sahibi olduk.
Eee çok okuyan mı çok gezen mi... Tabii ki çok gezen... Öyle ki Feyşın Wik'te kızlarla bir kreasyon mu hazırlasak diye düşünmedik değil! Eğer hazırlanabilseydik yemin ediyorum Atıl Kutoğlu'ndan daha çok ses getirirdik. Ama bu seferlik podyumları başkalarına bırakma mütevaziliğini uygun gördük.
Ben acılar içerisinde o butik benim, şu mağaza senin gezerken Haute Couture'ı da acılar deneyimlemiş bir moda dünyası kurbanıyım. Elimi neye atsam ülkenin kişi başı Gayrı Safi Milli Hasılasından yüksek fiyatları duyunca, elimi titreyerek geri çekmiş ama kalbi çalınmış bir kadınım. Nihayetinde bir gece giyeceğim bir elbise... Çünkü iyi tasarım bir kıyafet akıllarda kalır. Ve hakkı sadece bir kez giyip, evladiyelik olarak sandıka koymaktan geçer. Dolayısıyla elbise arama sırasında hep bu altın kuraldan hareketle değerlendirdik seçeneklerimizi...
Vallahi ben ilkokuldaki ilk platonik aşkımda bile elbise ararken ki kadar acı çekmemiştim. Ama işte her güzel şey acı verir. Neydi o vıcık ata sözü. " Gülü seven dikenine katlanır"... Sevme o zaman, denyo musun! Yok illa seveceğim ve kanayacağım. Aynen işte... İlla da hot kütür olacak illa da benim olacak, tek olacak. Dolayısıyla Pembe Puantiyem salına salına hoppidi hoppidi evlendiği sırada ben çevremdeki kadınları tarayıp pişti olma korkusu yaşamayacağım. Tüm uğraşları boşa çıkarıp pişti olduğunuzu düşünsenize! Dostunuz evleniyor siz ise tuvalette gecenizi mahveden kadının başını klozete sokup, elbisesini parçalamakla meşgulsunuz. Üstüne üstlük işinizi hallettikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi saçınız, makyajınız bozulmadan ortalıkta salınacaksınız. Zor mesele! Dolayısıyla ne olursa olsun bir hot kütürüm olacak deyip bir o butik bir bu butik deyip koşturdum.Yıllık gece hayatı bütçemle yola çıktım. Butikleri gezdikçe yetmeyeceğini anlayıp üstüne bir de kozmetik bütçemi ekledim. Düşünün bir kadın içki, eğlence ve kozmetik bütçesini bir araya getiriyor.
Az gittim uz gittim dere tepe düz gittim. En sonunda 20 yıl önce bizim köyden bir ev alacak kadar parayla en şahanesinden bir Hot Kütür elbiseyi en sonunda aldım. Sağ elimle elbiseyi bana uzatan kasiyere, sol elimle parayı uzatırken eriyorum zannettim. Evrenin düdük enerjisi sağ elimden bedenime doğru yol alırken, sol elim de gittikçe artan bir acı ve titreme başlamaz mı? Evet tıp dünyası beni ilham edinebilir. Sadece sağ kolu omuz ileri seviye parkinson hastası oldum o gün bugündür. Ne zaman bir butik önünden geçsem, bir moda dergisinde Hot Kütür yazısını görsem başlıyor. Öyle ki Feyşın Wik haftasında bilmem neyin modacısının bilmem ne defilesini izlerken çok korktum. Sağ kolumun yine titremesi tutarsa...
Butikten çıktığımda sağ kolu titreyen ama sol elinde dünyanın en güzel elbisesini taşıyan bir kadın olarak yürürken acayip mutluydum. Pembe Puantiyenin yüzündeki gülümseme herşeye değecekti. Gelin olarak o gecenin en güzel kızı o olacaktı sonra da ben! Kikiki... İtalyan pronetti, bronetti, pavarotti adlı mağazanın sahibi hem ne demişti:
- Hanımefendi biz dünyanın bir çok ülkesinde mağazası olan ve her kıyafetini bir tane olacak şekilde tasarlayan bir markayız. Üzerinizdeki elbise ile şahane oldunuz.
Bu cümleyi söylerken parmağındaki evlatlığım Pipim'in boku kadar pırlanta yüzüğü dikkatimi çekmedi değil! Tek'miş miş miş... Vallahi güzel iş. Kadınlar elbiseleri denesin. Şişkosu, çirozu, tepsi memelisi, koca popolusu, ben herkese "Üzerinizdeki tek, siz de şahanesiniz!" diyeyim, o arada 28 dişimi (32 değil çünkü 4 tanesini ortaokulda çektirmiştim.) göstererek sırıtayım. Üstüne oğlum Pipi'mi bana her dakika hatırlatacak pırlanta yüzüğüme sahip olayım. Yemin ediyorum kadından iyi yaparım bu işi. Üstüne üstlük karşımdaki kendine aynada bakarken, gözlerim hafif dolu " Bu kadar güzel durduğuna inanamıyorum. Gözlerim kamaştı!" deyip, başımı hafifçe yana eğip derin derin bakada bilirim. Sonuçta daha da inandırıcı olur. Ama yok kadere bak! Aynanın karşısındaki benim, üstüne parayı ödeyen de benim.
"Her güzel şeyin bedeli vardır!" diye bir söz var hani. Acayip kılım ben o cümleye.
"Yok bir de bedeli olmasaydı. Beleşçiye bak! Tabii ki olacak. Kapitalizmin sonucu ee be cahil!" diyesim geliyor. Tek olan ve benim olan elbisemin bedeli yıllık gece hayatı ve kozmetik bütçem olabilir, üstüne üstlük sağ kolu parkinson hastası olmama da sebep olabilir... Ama bir koşu Pembe Puantiyem'e kıyafetimi gösterdiğimde attığı çığlık tüm elbise tutarını sıfırladı. Bir mutlu oldum ki anlatamam. Giydim elbisemi, minnacık oturma odamın ortasında bir sağa bir sola dönüyorum. Yaklaşık bir saat üzerimde kıyafetimle evde dolaşınca boyunun uzun olduğunu fark etmez miyim? Hoppaaa hani şahane olmuştum. Neyse detaylara takılmayayım deyip tekrar mağazanın yolunu tuttum iki üç gün sonra. Mağazaya adımımı atar atmaz ne göreyim. Allah'ım bir türk filmi kahramanı olsaydım rol gereği kör olsaydım da o anı yaşamasaydım. Daha iki gün önce pırlantasını göstere göstere beni gaza getiren kadını yolasım geldi. Elbisemin, benim biriciğimin ikizi askıda duruyor. Hani tekti hani benimdi. Maydanoz Kız olarak beni yanlış tanımanızı istemem dolayısıyla o andan sonrasını anlatmayacağım. Fakat şunu bilin mağazanın sahibi yalancı kadın Bülent Ersoy ablam kadar olamadı. " Seni kıracağıma pırlantamı kırarım ayol!" demedi. Ablam, Bülent'im, canım...
Sonuç mu? Ben Hot Kütür elbisemi Pembe Puantiyemin düğününde giydim ama tek olarak...Bu arada annemi aradım. Beni istemeye geldiklerinde "Hem alkolü, hem erkek ayağı hem de sağ kolunda ileri seviye parkinsonu var." demeyi unutma dedim!
P.S. Parkinson hastaları da insandır. Hem Love& Drugs da parkinsonlu kız cillop gibi çocuğu kaptı mı kapmadı mı! Allah bütün parkinsonlu kadınlara böyle kader yazsın!
1 yorum:
:)
Yorum Gönder