Herşey çok karmaşık! Ortalıkta asla çözülmeyecek rengarenk bir düğüm... İçinde sarı, yeşil, beyaz, siyah her renkten ipin birbirine dolandığı bir düğüm. İçimde! Tam içimde... Nasıl böyle bir düğüm yarattık nasıl bu kadar karmaşıklaşabildik.
Hayatı hiç düz yolda ilerleyerek yaşayamadım. Bir kez olsun kolay olana teslim edemedim kendimi. Herşey ne kadar zorlaşırsa ben o kadar sevdim. Belki de bu yüzden çok sevdim ikimizi. İçimde bir düğüm.. Geç diyorum kızım kendi kendime Çözemezsin sen bu düğümü artık kimse çözemez. Sen de o da istesin delice düğümler atılmış öyle ki bir noktadan sonra zaman karmaşasında iyice de karışmış.
İçimde boğumlanan nefes boruma takılan bir düğüm üstüne üstlük. Bağırsam sesim çıkmaz öylesine susasım var. Ama işte içime içime konuşmanın da faydası yok diye attım kendimi şehrin en kalabalık barına. Kapıdan içeri girdim. Delicesine bir istekle bağırdım. Yüzlerce insanın ortasında sesimi duyupta başını çeviren olmadı.Bu yüzden çok sevdim ben bu şehri! İnsanı nasıl da kendiyle yüz üstü bırakan serseri bir şehir. Delice bağır kimse dönüp bakmıyor. Bu şehir insanı kasmıyor.
İçimden renksiz bir pazar gününde milyonlarca insanın parmağını elime monte etmek geçiyor. Milyonlarca parmağa sahip olsam içimdeki düğümü önüme koysam acaba çözebilir miyim? Televizyonda Fringe dizisini izlerken, bir başka eksende hayal ediyorum ikimizi. Bir başka eksen de ben ne böyle anlaşılması zor bir insanım. Ne de sen bu kadar sert, kaya gibi! Ortalama mutluluk arayan iki insan olarak karşılaşıyoruz. Öyle birbirimize muhtaç gibi bakıyoruz ki birbirimizi hiç bırakmama kararı alıyoruz. Bu dünyada herşey aramızda ne kadar karmaşıksa, diğer eksende o kadar düz ve basit! O düzlükte biz de düz insanlar olarak dümdüz okunacak yüzlerle basit bir aşk yaşıyoruz. Tek bir renge sahibiz o da mavi! Senin mavin, huzurun mavisi...
Ama yok! Fringe de ki karakterlerin yerine biz geçsek, bir başka eksende biz bir hayat kursak yine olmaz. Ben o düzlükte bile seni delirtip bana deli kızgın gözlerle bakmanı, bana deli aşık gözlerle bakmanı ve yine de bütün iradeni ortaya koyup hiçbir şey yapamayacak kadar seni çaresizleştirmeyi beceririm.
İçimdeki düğüm ve ikimizin düğümü de birbirine girdi. Sanırım bütün anlamlarım karıştı birbirine. Öyle ki hayat deyince suyu, mavi deyince seni, boş rakı kadehine bakınca içimdeki boşluğu görür oldum. Bininci kez aynı şarkıyı dinliyorum. Son defa son defa diye kazacağım. İçime asit döküp bu düğümü de eriteceğim. Elbet bu dünyada var olan şeyleri nasıl var ediyorsak, yok etmenin de bir yolu vardır...
Mahallenin bakkalından bir kilo asit istiyorum "tuz ruhu mu!" diye soruyor. Ne fark eder ki! Çırağın elinden hızlıca poşeti çekip "hesaba yaz!" deyip kapıyı kapatıyorum. Şansa bak! Şişenin rengi mavi... Ben bu ara ne zaman mavi görsem seni görür gibi oluyorum. Seni içime dökeceğim, içimizdeki biz düğümünü eriteceğim. Ama sen benim içimi parçalayan ve beni eriten olacaksın. Kadere bak!
Ne diyordum. Evet, sen ve mavi! Sen ve fiyatını bile sormadan aldığım bu mavi şişe... Sen ve beni eriten adam.. Asidi içime döküyorum. Gözlerimi kapatıp kendimi başka bir eksene atmak ve bir daha hiç bu gerçekliğe dönmek istemiyorum. Düğüm eriyecek, biz eriyeceğiz, ben yok olacağım, sen yok olacaksın. Ama şişe boş ve hala mavi kalacak. Ben bu hikayede ikimizi çok sevdim. Ama en çok sonundaki boş şişeyi sevdim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder