31 Mart 2011 Perşembe

Büyük Adam Küçük Kız ve Büyük Adam Küçük Kadın...

 "Çok seviyorum çok!" diyor ağlamaklı gözlerle. İçim parçalanıyor "E be kızım ne işin var elin kaç yaşındaki adamıyla?" diye soramıyorum. Çünkü aşkın öyle kolay hissedilecek bir duygu olduğuna inananlardan değilim. Ama insan yine de sorgulamadan edemiyor. Elin katiline, hırsızına, sürekli şiddet gösterenine aşık olan kadın haklı oluyor da sırf yaş farkı var diye şimdi karşımda duran ve arafta kalmış arkadaşım mı suçlu!

Pedofili eğilimi olarak görmediğim bir durum aslında büyük adamla küçük kızın aşkı! Kadın gelmiş otuzuna adam gelmiş ellisine, görüntü garip gelse de önemli olan aşk diyorum. Ama yok daha ergenlik evresinden yeni çıkmış genç kızların koca koca adamlarla  ilişki yaşamalarına dayanamıyorum. Bu kadarı fazla geliyor. Bu adamların benim için Kayseri'de 3 kız çocuğunu öldüren pedofil manyaklardan bir farkı yok. Ergenlikten çıkmış bir genç kızın, barda içip dağıtacakken ağır bir yanık mum kokusu altında restoranlarda gezip, yaşından büyük davranmaya çalışmasına anlam veremiyorum. İçim bu düşünceleri kaldırmayacak kadar bulanıyor.  Böyle anlarda içimdeki Muhafazakar Odun Kafa Maydanoz için için konuşuyor ki susturana aşk olsun!
- Kızım bu herifte iş kalmamıştır. Pfizer, Viagra'yı sırf bu adamların küçük kızlara olan aşkının hayat bulması için geliştirdi. Ayrıca adam son demlerini torunu yaşındaki kızcıklarla geçirip, gününü gün ediyordur.
İçim bu laflarla şişerken, elime mahallemdeki bakkalın bahar mevsimiyle ortaya çıkardığı kebap şişlerinden alıp bu adamları şişlemek ve bu meseleyi kökünden çözmek geliyor.

Sonra susuyorum. ya sabır çekerken Sufi Maydanoz devreye giriyor.
- Sen şimdi sessizliğin tadını çıkar! Kolay değil öyle Büyük Adam Küçük Kız aşkında aktör olmak. İçinde ne yangınlar vardır. Ne kayıplar, ne korkular, ne yalanlar gizliyordur.

Bunlar bir yanda dursun yine de kaldırmak zor! Büyük Adam Küçük Kız aşkında yeni ergen kızlarla çıkan adamlar var. Ama bir diğer tarafta orta yaşlarına doğru gelmiş otuzlarına doğru yol alırken Büyük Adamlarla aşk yaşayan Küçük Kadınlar var ki... Daha farklı, göz göre göre... İsteyerek ve bilinçli bir şekilde tercih ederek... Hepsinin bir "..ama"sı var. Kimisi aşk kırgını, kimisi boşluk, kimisi ilk görüşte tutulma... Ciddi bir ilişki yaşayıp herkesin yaptığı gibi evlenip ortalama normlarda bir hayat kurmak varken sırf ama'larla başka bir yolda ilerleyen küçük kadınlar...

Büyük adam Küçük Kızı yargılıyorum. Yargılamaya da devam edeceğim hem de sonuna kadar! Ama Büyük Adam Küçük Kadın da karşıdan karşıya geçecekken aniden kırmızı ışık yanınca duranlar gibiyim. Donup kalıyorum. İçim sızlıyor. Yargılamak benim neyime derken arada  ipin ucunu kaçırabiliyorum. Evet! Çünkü dışarıdan ipin ucunu kaçırtacak kadar çirkin bir görüntü  olduğunu  düşünen milyonlarca sap beyin olduğunu biliyorum. Bazen bende buruş buruş bir elin tazecik bir tene dokunurken aldığı hazzı düşünüp, kendimi bu düşüncenin altında ezip kahretmiyor değilim.

Aşk bir seçim ve siz aşık olduğunuzda O'nun dışındaki bütün olasılıkları red etmeyi kabul ediyorsunuz. Büyük aşkların imkansızlık ve acıyla harmanlandığını öğrenecek kadar büyüdüm de... İnsan koskoca bür dünya da hiç hissetmeyeceği duyguları hissederken, aşık olduğu adamın noksanlarını ve ofsayt yönlerini çok da görmek istemiyor. Gerçek olanın sadece kendi gözünden gördükleriyle sınırlanmasını ve bunun böylece kalmasını istiyor. Bu yüzden karşımda durup "Çok aşığım... Ben kundakta bebeyken adam sokaklarda delikanlılık çağının getirdiği hovardalık duygusuyla geziyordu." deyince sesim çıkmıyor. Ben dünyaya iki gözüm ve koca bir kalbimle bakıyorum. Arkadaşımın kalp penceresi benimkinden genişken, gözleriyle gördüklerinin benimkinden daha dar olduğunu biliyorum. Ve bu gerçeği de yine sadece benim gerçeğim olarak kabul ediyorum.

Eğer hepimiz aynı genişlikten dünyayı görebilseydik, güzel bir manzaraya baktığımızda hepimizin ilk aynı çiçeğe takılsaydı gözleri o zaman birbirimizin benzeri yaşantılarla çok renksiz bir dünya yaratmış olmaz mıydık?

Büyük Adam Küçük Kadın aşkında hiç mutlu sona şahit olmadım. Çünkü mutluluğun içinde asla noksanlık kelimesi yer etmez! Noksanlıkların olduğu, arada iç çekişmelerinin ve yüzleşme anlarının olduğu bir durum bana hep dünyanın en muhteşem mimari eserlerınden biri olan Sagra Da Familia'nın yarım ve eksik kalışını hatırlatıyor.  Sanırım Gaudi de 1882 yılında büyük adam olarak peşine düştüğü bu aşkta en değer verdiği eserini, bir tramvayın altında kalıp asla bitmeyecek bir sona mecbur bırakacağını bilemezdi. Bazilikanın bitmiş kısımlarıyla bile ihtişamından etkileniyorken, yarım kaldığını görmek insanı hüzünleştiriyor. Bu nedenle ne kadar derin, ne kadar büyük bir aşkı kalplerinde yaşasalar da Büyük Adamlar ve Küçük Kadınlar, Sagra Da Familia'nın kaderiyle benzer bir kaderi yaşamalarından ötürü hep yarım kalacaklar?  Çünkü istediği kadar görkemli ve güzel bir aşk olsun, asla bitemeyecek bir eserin kayıp sahipleri onlar...

Hiç yorum yok: