8 Nisan 2011 Cuma

Rumeli Havasında Aşk!

Deliveren bir sevda bizimkisi... Ne okuduğum kitaplardaki, ne de hayran hayran izlediğim romantik filmlerdeki aşklara benzer... Ben daha çok küçük bir kızken, pencereden akşam üzeri izlerken sokaktaki çocukları Suriye'nin tozlu rüzgarları sokağımıza gelirdi. Kimin tenine değip geldiğini düşündüğüm rüzgara seslenir, postacı gibi durdururdum öylece. Bir gün ben büyüyecektim ve aşık olacağım adama şimdi rüzgarın ellerine bıraktığım nefesimi götürecekti uzaklara... Ve benim daha tanımadığım arz-ı şahanemin tenine mühürleyecekti tüm kalbimi bıraktığımı nefesimi! Bu yüzden ne zaman rüzgar tenime değse, sen beni bulana dek nefesimi derince iç çekip bıraktım rüzgarların kollarına...

Benim bütün rüzgarlarım sana değmiş ki buldun beni! Hiç umulmadık bir anda hem de tam çaresiz bir anda.. Korkarken ve kendini bulmaya çalışırken hayatın karmaşı içinde!

Benim bütün bildiklerimi bir tartıya koyduran bir kara tutku bizimkisi. Çünkü sevgilim sensindir bana içimdeki tutku dolu kadını keşfettiren ve yine bilirim ki bütün tutkular derin kör kuyulara atar aşık bedenleri. Kirpiklerim tenime değecek kadar uzundur benim ve gözlerimin içindedir benim kör kuyularım. Sen bana ne zaman baksan aydınlanır  ruhum, derinlere inerim her bir kirpiğime basa basa... Çünkü senin ışığın aydınlatırken ruhumu asla korkmam! Çocukken beni bulamayacaksın diye hiç korkmadığım gibi...

Bu aşk bir miladdır benim ahir ömrümde! Senle başlayan ve senden sonrası olmayacak bir rüya... Aşk nedir diye soruyorum herkese. Cevabını veremeyecek kilitli kapılar ardında perişan yüzleri görüyorum. Üzülüyorum sevgilim onlar için. Çünkü katmer katmer artan sevdamız içerisinde taşı taş, toprağı toprak olan bir dünyanın ötesine hiç gidemeyecek onlar. Yıllardır süren bu aşk içerisinde yine yıllardır seni her gördüğüm anda kalbimin beni hızla çekip uçurduğu o masalsı diyarları da göremeyecekler. Ben senin maviliğinde kaybolurken, onlar denizin mavisini mavi zannedecekler.

Ben seni ilk gördüğümde yüzümü eğmiştim önüme hatırlar mısın? Uzun yemeklerimizde, Pazar kahvaltılarımızda da kafamı kaldırıp bakmaya korkmuştum. Bir zamanlar süt kokulu ellerimle sana gönderdiğim rüzgarların izini gördükçe bedeninde kafamı kaldıracak takati bulamıyordum.Çünkü ben tüm ömrümü sen beni bul diye bekleyerek geçirmiştim. Beni bulan rüzgar adamı bulduktan sonra ya kaybedersem diye korkmuyor da değildim! Sense onulmaz acıların, büyük ihtirasların adamı olarak neyi beklediğini bilmeden, beni sarmalamak için beklermişsin onca zaman bilmezdim. Ben ne zaman derin köy kuyulara bırakıldım o vakit anladım. Çünkü...

Çünkü bu aşk mührüdür var olmamızın... Kimi aşklar sahicidir ama kısa ömürlüdür tıpkı tazecik bir kelebeğin ömrü gibi... Kimi aşklar sözde kalır, ihtiraslara saplanır kaybolur kozmos da. Kimi aşklar da mühürler iki kalbi bir ömür hatta ömürden de ötedir. Bizimkisi bu yüzden rumeli havasında aşktır.  Yüzyıllar geçse de, savaşlarla, felaketlerle yıkılsa da koca cihan yine esmeye devam eder semalarda gizlice...

Hiç yorum yok: