Kubbelerle sarılı bu kentte içimdeki yankılanan ses ile karşımdaki muhteşemi seyre dalıyorum. Bembeyaz elbiseler içerisinde ruhunu tevazuyla örterken, ellerini gökyüzüne kaldıran bu kulların içindeki inançtan derin bir şekilde etkileniyorum. Sufizmin derinliklerine dalıyorum ince bir ney sızım sızım sızlatıyor ortalığı! İçimden dışarı taşmak isteyen tüm korkularım, tutkularım, acizliklerimi salıyorum gökyüzüne...

Marifet ne kabuğun içinde saklanmak, ne özümde seni aramak! Asıl marifet ne hakikat ne de aslolan! Sana olan salt saf aşkımmış, ben sabrettikçe anladım.
Dışarı çıktım. Bu kadarı ağır geldi! Bembeyaz eteklerin hızla durduğu noktada dönerken kumaşın birbirine çarparken çıkardığı sesi duyduğumu fark ettim. Bu kadar detaya takılmak ağır geldi. Yürümeye başladım. Yolda onlarca insanın suratında kaybolmuşluğun ve çaresizliğin resmini gördüm. Çocukların gülüşleri kulağımdaki sesleri sildi, içim umutla doldu. Sonra karşıdan heyecanlı bir grubun bana yaklaştığını gördüm. Bir anda beni aralarına aldılar. Delicesine naralar atıyor, ellerindeki bayrakları çılgınca sallıyorlardı. Yüzlerini boyadıkları renkler tüm bedenlerini, ruhlarını da boyamıştı.
"En büyük ..." diye başlayarak fanatik ruhlarını adadıkları takımları için, onları en çok mutlu eden, en çok sinirlendiren, en çok heyecanlandıran için delicesine bağırmaya başladılar. İçimdeki sakinlik ve dinginlik üzerine tutku yağmurları yağarken, heyecanlandığımı hissettim. Hayatımda hiç bir şeyin bu kadar derinden fanatiği olmamıştım ben sana gelene kadar. Ben tutkuyla bağlandığım herşeye biraz mesafeyle ve korkarak yaklaşmaya alışmıştım. Şimdiyse çevremde dolanan insanlar bana korkusuzca gerekirse uğrunda ölecek olmanın, gerekirse dibe vurmanın namelerini okuyorlardı. Anladım, içime yazdım tüm nameleri!

Çünkü sen benim tarikatim, şeriatım en gerçek olanım yani hakikatimdin.
Çünkü sen ne benimdin ne ben senindim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder