7 Nisan 2011 Perşembe

Tarikat, Şeriat, Hakikat!

Kubbelerle sarılı bu kentte içimdeki yankılanan ses ile karşımdaki muhteşemi seyre dalıyorum. Bembeyaz elbiseler içerisinde ruhunu tevazuyla örterken, ellerini gökyüzüne kaldıran bu kulların içindeki inançtan derin bir şekilde etkileniyorum. Sufizmin derinliklerine dalıyorum ince bir ney sızım sızım sızlatıyor ortalığı! İçimden dışarı taşmak isteyen tüm korkularım, tutkularım, acizliklerimi salıyorum gökyüzüne...

Şeriat mı bu içimde yarattığım "senin ki senin benim ki benim..." dediğim... Kendime yarattığım bir kabuk benim şeriatım. İçimde dolanan tüm çıkmazlarımı kapatan, sana dair tüm umutsuzluklarımı örten bir kabuk!  Benim aşk tarikatım da özü bulmaya odakladım kendimi. Özümde ki umut kırıntılarına tutundum. Ellerimi açtım en doğru yolu bulmak için ve tevazu içinde sabırla beklemeye başladım.


Marifet ne kabuğun içinde saklanmak, ne özümde seni aramak! Asıl marifet ne hakikat ne de aslolan! Sana olan salt saf aşkımmış, ben sabrettikçe anladım.

Dışarı çıktım. Bu kadarı ağır geldi! Bembeyaz eteklerin hızla durduğu noktada dönerken kumaşın birbirine çarparken çıkardığı sesi duyduğumu fark ettim. Bu kadar detaya takılmak ağır geldi. Yürümeye başladım. Yolda onlarca insanın suratında kaybolmuşluğun ve çaresizliğin resmini gördüm. Çocukların gülüşleri kulağımdaki sesleri sildi, içim umutla doldu. Sonra karşıdan heyecanlı bir grubun bana yaklaştığını gördüm. Bir anda beni aralarına aldılar. Delicesine naralar atıyor, ellerindeki bayrakları çılgınca sallıyorlardı. Yüzlerini boyadıkları renkler tüm bedenlerini, ruhlarını da boyamıştı.

"En büyük ..." diye başlayarak fanatik ruhlarını adadıkları takımları için, onları en çok mutlu eden, en çok sinirlendiren, en çok heyecanlandıran için delicesine bağırmaya başladılar. İçimdeki sakinlik ve dinginlik üzerine tutku yağmurları yağarken,  heyecanlandığımı hissettim. Hayatımda hiç bir şeyin bu kadar derinden fanatiği olmamıştım ben sana gelene kadar. Ben tutkuyla bağlandığım herşeye biraz mesafeyle ve korkarak yaklaşmaya alışmıştım. Şimdiyse çevremde dolanan insanlar bana korkusuzca  gerekirse uğrunda ölecek olmanın, gerekirse dibe vurmanın namelerini okuyorlardı. Anladım, içime yazdım tüm nameleri!

Yürümek güzel şey hele ki kafada binbir sorgulama, binbir açmazlar var ise... İki ucu görmek ve iki uç arasında gidip gelirken kendi özüne bakmak. Ben hakikatimi yazarken bir tarikatinin karşı konulmaz fanatiği gibiydim. Sensiz bir hiç değildim ama özüme dönüp bakınca o kara boşlukta tevazu gösteremeyecek kadar başkaldıran bir kuldum. "Hiç bir acı öldürmez bu da unutulur geçer!" dedim kendi kendime.

Çünkü sen benim tarikatim, şeriatım en gerçek olanım yani hakikatimdin.

Çünkü sen ne benimdin ne ben senindim...

Hiç yorum yok: