12 Mayıs 2011 Perşembe

BENim KORUNAKLI ODAM!

Benim sahip olduğum ve bir zaman sonra kenara itip başka şeylerle ilgilendiğim hiçbir şeyi atmayı sevmiyorum. Onlar benim! Ve bu gerçek asla değişmeyecek bir gerçeklik... Küçükken oynadığı bütün oyuncakları saklayan bir kız çocuğu büyüyünce,  hayatında yer alan hiçbir şeyi paylaşamayan, severek aldığı ve eskittiği hiçbir kıyafeti veremeyen, sürekli aynı mekanlara gitmekten hoşlanan bir kadına dönüşür.

Belki de sırf bu yüzden ben  ne zaman saçımı yaptırmaya gitsem kuaför salonunda hep aynı sandalyeye oturuşum, hep aynı mekanlarda eğlenebilmem... Tanıdık gelen herşey kendimi güvende hissettiriyor. Büyük kavgalarla ayrıldığım erkekler, sessizce biten ilişkiler, unuttuklarım başka olana yol açmaya görsün o başka her ne ise gözüme gözükmesin istiyorum.

Şımarıklık, çok sahiplenme, saçmalık... Her ne ise neden, olsun önemi yok. Bu üç kelime içerisinde ben en çok sahiplenmeyi sevdim. Sahiplenmek ve sahiplenilmek güzeldir. Ben genel de şimdiki zamanda yaşarken elindekileri sahiplenemeyen, kıymetini bilmeyenlerdenim... Geçmiş zamana düşen her şey benim korunaklı odamda kilitlidir. Korunaklı odama kimse giremez. Kimse merak edemez. Kimse el süremez. "Tozdan ölecek içindekiler bir el atıp temizleyeyim!" diyenlere güvenmem. Odaları karıştırdımo yüzden yanlışlıkla girmeye çalıştım, kafam güzeldi diyenlere inanmam. Çünkü hiçbir gerekçeyi kabul edemeyecek kadar hassasımdır. Belki de asabiyetim sırf bu sebepledir. Benim için özel olana ihlal, karşı cezasını bulamayacak kadar büyük bir suçtur.

Benim korunaklı odamda bütün geçmişim, umutlarım, umutsuzluklarım her şey yer alır. İlkokula başladığım ilk günüm, küçük bir kızken babama duyduğum saplantılı aşkım, öylesine takıldığım aşklarım, uzun bir süremi kaplayan belirsizlerim, tutkuyla istediğim elde ettiğim mutluluklar, eskittiğim pabuçlarım, oyuncaklarım, gözyaşlarım, haribo şeker kutularım...
Benim korunaklı odama giren hiçbir eşyamı atamam, göz ardı edemem. Hayat hızlı bir devinim ben koşarken çabuk yorulanlardanım. Oyunlara kendimi kaptırırken, geride bıraktıklarımı unutabilirim ama onların korunaklı odamdaki var olma gerçeği hiçbir gerçeklikle yer değiştiremez.

Aslında herkesin bir korunaklı odası vardır. Ama benim ki biraz geniş bir oda ki içine sığdırdıklarım ve çeşitliliği biraz fazla...
Elbet kendimi en güçli hissettiğim anlarda Shera olarak kılıcımı alıp "Yeter artık süren doldu!" dediğim, ele alıp kesip biçtiğim ŞEYler var. Ama o şey'ler her ne ise itinayla kılıcımın keskin ucunda parçalara bölünür. Öyle ki o andan sonra kimseye hayrı dokunmayacak atıklara dönüşür.

Korunaklı odamın kapısı kilitlidir. Ama o odanın dış kapı koluna birinin el atmasıyla içerden birinin el atması arasında büyük bir fark bulunur. Sonuç kapının açılıp kapanması değildir. İçeriden bir elin o kapıyı açmasına engel olmam. Ama tam anlamıyla gitmesine izin verecek ölçüde de duygusal medeniyet çizgisinde değilimdir.

Yıllar önce her tarafı dağılmış bebeğimi "Artık hayır gelmez!" diye komşunun çocuğuna verince kendi ellerimle pişmam oluşumun yegane nedeni belki de bundan... Sonra bir ziyarette oynayacağım deyip parçalamamın nedeni ve tüm masumluğumla  parçalandı deyip ağlayışım...

Bazen insanın bir duygunun gerçekten var olma hali ile içggüdüsel isteğini, takılma ile takıntısınıı, gerçekten isteme ile istememe durumunu ayırd edemediği anları vardır... Ama bazen kalbin, beynin, mantığın, doğruyla yalanın karışması güzeldir. İnsanı dinç hisettirir. Belki de korunaklı odalar sırf bu nedenle hep var olmalı ve hep özel kalmalıdır. Belki de dönüp geçmişe bakmak ve vakti zamanında olan her şeyi bir kez daha hatırlamak soğuk duş etkisi yaratabilir... Geçmiş her zaman şimdiyi oluşturur. Ama korunaklı odam benim hep geleceğimde olması ve olmaması gerekenleri anlamamı sağlar...

Anlamak güzeldir...
Kirlenmek ihanettir...
Korunaklı oda özeldir...

Hiç yorum yok: