Ben bir tek sen varsın zannediyordum. Bu yüzden ne yana dönsem seni görecekmiş gibi bakıyordum. Kimseyle konuşmak, kelimelerle kendimi yormak istemiyordum. Sen içimi resmen aydınlatan hidro elektrik santralim gibiydin. Bir gün elektriklerin kesileceğini nereden bilebilirdim ki!
Resmini evimizin tatlı çocuğu Mustafa'yı dinleyip indirdim. Zaten yıllardır asılı durmaktan duvarda leke bırakmış meymenetsiz. Bahar geldi mi ilk iş boyamalı! Şimdi bu saçma cümleler de neyin nesi diyorsundur. Neren doğruydu ki ben de adam akıllı cümleler kurayım. Hayırlı bir insan olsan değişimi önce kendinde başlatırdın. Farkın da fiyatın da yaptıkların olurdu! Sen gidince Tüketici Koruma Derneği'ne gitmek geldi içimden. "Toplumdaki herhangi bir kadın ve erkek tarafından üretilen bu varlık, hayatımı tüketti. Güya ben tüketiciydim." diyecektim.
Seni keşfettiğim ilk gün son kullanma tarihini kontrol etmeyi unutmuşum. Sen bana gelene kadar tükenmişsin, bozulmuşssun bilemedim. Seninleyken bütün ekşimelerim, ruhsal dengesizliklerim hep tarihi geçmiş ürünle birlikte olmamdanmış. Bilemedim, bilemedim, bilemedim...
Sen varken tufandı. Kan gövdeyi götürüyordu. Haftalık market alışverişine mutlaka kırılacak eşya ve paketler dolusu peçete, lustral, prozac, şarap, bira alınıyordu. Evet sen varken tufandı. Kimse kimseyi göremeyecek kadar kördü. Aşk acıyı severdi. Bu yüzden acı olsun da aşkımız doğsun diye kanattıkça kanattık. Hatta yemeklerimizde bile acı sosa abandık. Sen gidince fark ettim ki biz hep kanatmak, yaralamak, uyuşturmak üzerine birşeyler almışız. Hiç yara bandı, merhem almak da aklımıza gelmemiş. İyi olmayı, iyileştirmeyi günah saymışız.
Sen varken tufan, sen yokken tufan. Ben bu meseleyi çözemedim. Hayatım boyunca en iyi anladığım şey matematik oldu. Matematik te en çok problemleri sevdim. Ben bu aşk problemini, senin problematik karakterini çözemedim. Çok sonra bir anda anladım ki bu hayatta sadece bir tane Rahibe Teresa var. Başka da olmayacak! Ben ne Rahibe Teresa kadar ruhani ne de İyilik Meleği kadar iyilik dağıtacak kadar bonkörüm.
Sen odaklı yaşamışım ah ne yazık etmişim. Okudum araştırdım. Musluğu açtım, akıp gitsin diye tüm olanları suya anlattım.. Birlikteyken bön bön bakıp üzerime saldığın kem gözlerini silip atmak için kurşunlar döktürdm. Evrenin tüm kötü enerjisini sana yalnızca sana gönderdim. Tütsüler yaktım evin içinde. Elinin, ayağının, gözünün değdiği her yerde tütsü gezdirdim. Seni kovma şarkımı söyledim.
"ayin susa susaniye, ayin musla muslaniye, ayin harra farra..."
Ve sonra bir adam keşfettim. Mme de Pompadour... Adam resmen beni tanımış. Bir önceki yaşantım da, bir başka boyutta, bir barda, kafede, sokakta... Zaman kelimesinin olmadığı bir yerde. Ama tanımış ve sırf bir gün ben seni bıraktıktan sonra söyleyebileyim diye bir cümle kurmuş. Heyhat herkes duysun demiş. Bakın Maydanoz ihtiyacı olunca o dangalağa ne diyecek!
Sen hep senden sonra tufanım olacak zannettin. Ya benden sonra sende ki tufana ne demeli!
P.S. Pompadour " Benden sonra tufan!..." demiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder